12/30/2025

NE OKUDUM




KÂİNATIN EFENDİSİ PEYGAMBERİMİZİN HAYATI 

KÂF SURESİ IŞIĞINDA İMAN VE İHSAN ŞUURUNA ERMEK

KUR'AN-I KERİM IŞIĞINDA PEYGAMBERİMİZİN ŞEMAİL-İ ŞERİFİ

PEYGAMBERİMİZİN ŞEMAİLİ





KÂİNATIN EFENDİSİ PEYGAMBERİMİZİN HAYATI Salih Suruç

sayfa sayısı 848

Siyer Ödüllü kitap olması bakımından dikkatimi çekti. Mekke ve Medine dönemi olmak üzere iki iltten oluşuyor.İlk cildi bitirine kalakaldım çünkü diğeri yok. Sonra baktım ki tek kitapta toplanmış hepsi, ben de kaldığım yerden bu tek kitabı edinerek tamamladım. Daha önce bildiğim ve bilmediğim pek çok şeyi öğrendim. Bol tavsiye ederim :)


alıntılar

"Ben, babam İbrahim'in duasıyım, kardeşim İsa'nın müjdesiyim, annemin ise rüyasıyım ! O, bana hâmile iken Şam saraylarını aydınlatan bir nurun kendisinden çıktığını görmüştü."


Her kabîle , kendisine düşen tarafı yıkıyordu. Hz. İbrahim'in attığı temele kadar inildi. Bundan sonra, birbiriyle kaynaşmış deve sırtı gibi yeşil yeşil taşlar görülmeye başlandı! Niyetleri daha da aşağı inmekti. Ne var ki, buna muvaffak olamadılar. İçlerinde biri bu yeşil taşlara kazmayı sallayınca, birden zelzeleye uğramış gibi Mekke'nin sarsıldığını gördüler. Herkeste bir korku ve telaş başladı. Bundan sonrasını yıkmaya müsaade bulunmadığını anlayıp, kazdıklarıyla iktifa ettiler.(Kâbe'nin yeniden imarı)


Hiçbir korku ve endişe duymana sebep yok. Hiç üzülme; Allah senin gibi bir kulunu hiçbir zaman utandırmaz. Ben, biliyorum ki, sen sözün doğrusunu söylersin. Emanete riâyet edersin. Akrabalarına yakın alâka gösterirsin. Komşularına nâzik ve müşfik davranırsın. Fakirlere yardım elini uzatırsın. Gariplere evinin kapısını açıp onları misafir edersin. Uğradıkları felaket ve musibetlerde halka yardım edersin! Ey Amcamoglu!.. Sebat et ! Vallahi, ben senin bu ümmetin peygamberi olacağını ümit ederim.(Hz.Hatice'nin eşine sözleri)


Ebu Bekir'den başka, îmana dâvet ettiğim herkes bir duraklama, bir tereddüt, bir şaşkınlık geçirdi. Fakat o, kendisine İslâm'ı anlattığım zaman ne durakladı ve ne de tereddüt etti.


Elçiler, isteklerine "evet" denileceğini ümitle beklerken, Necâşî hiddetli hiddetli, "Vallahi, hayır." dedi, "Çaresiz kalmış, yurduma gelip yerleşmiş, beni başkalarına tercih etmiş kimseleri, ben hiçbir kimseye teslim etmem! Onlarla görüşmeden, fikirlerini almadan hiçbir zaman kararımı vermem! Eğer, iş bunların (elçilerin) dediği gibiyse, onları kendilerine teslim eder, kavimlerine geri çeviririm. Şayet iş bunun aksi olursa, kendilerini korur, en güzel şekilde görür gözetirim."(Habeş kralı Necaşi'den)


Peygamber Efendimize, orada birinde süt, birinde şerbet ve diğerinde ise su bulunan üç bardak teklif edildi. Takdim esnasında, "Eğer suyu alırsa, kendisi de ümmeti de ihtiyaçsız ve kanaatkâr olur. Şerbeti alırsa, kendisi de ümmeti de mahrumiyet düçar olur. Şayet sütü alırsa, kendisi de ümmeti de doğruyu bulur!" diye bir ses işitti. Resûl-i Ekrem, süt bardağını alıp içti. Bunun üzerine Cebrail, "Yâ Muhammed!.." dedi, "Sen, fıtrî ve tabiî olanı seçtin.Sen de, ümmetin de doğru yola iletildiniz."

- İsrâ ve Mîrac mûcizesi - (sunulan bardak)


Resûl-i Ekrem Efendimiz, mescidin temelini atacağı sırada yanında Hz.Ebû Bekir, Hz.Ömer, Hz.Osman ve Hz Ali bulunuyordu. Müslümanlardan oraya uğrayan biri, "Yâ Resûlallah!... Yanında sadece şu birkaç kişi mi var?" diye sordu. Resûl-i Kibriya Efendimiz, cevaben, "Onlar, benden sonra işi yönetecek olanlardır." buyurdu. Onu takiben sırasıyla Hz.Ebû Bekir, Hz.Ömer, Hz.Osman ve Hz Ali, temele birer taş koydular. Böylece, Mescid-i Nebevî'nin temelleriyle birlikte Dört Halife devrinin mânevi temelleri de atılmış oluyordu.(Mescid-i Nebevinin inşaası)



Daha sonra, ensardan Mikdat b.Esved hazretleri, "Yâ Resûlullah! Rabbin sana neyi emrettiyse onu yap! Vallahi, biz, İsrailoğullarının Hz.Musa'ya dediği gibi 'Git, Rabbinle beraber düşmanlara karşı çık! Biz buradan kımıldamayız' tarzında bir söz söyleyecek değiliz. Biz sana tâbiyiz" diye konuştu.(Bedir muharebesi)


Her gün, her sabah, iki melek inip birisi, "Yâ Rab! Zekât ve sadakasını vererek , malını (Allah rızası için) harcayana, harcadığının yerine yenisini ver" der. Diğeri de, "Yâ Rab! Zekât ve sadaka hakkını ödemeyerek malını sıkanın da malını telef et" der.(Hadis-i şerif)


Resûl-i Ekrem'in elinde bir kılıç vardı. Üzerinde, "Korkaklıkta ar, ilerlemekte şeref ve itibar var! İnsan korkaklıkla kaderden kurtulamaz!" mealindeki beyit yazılı idi. "Bu kılıcı benden kim alır?" diye sordu. ....... Ebû Dücâne "Nedir onun hakkı yâ Resûlallah ?" diye sordu. Resûl-i Ekrem, "Hakkı, eğilip bükülünceye kadar onu düşmana sallamandır!" buyurdu. .... Ebû Dücâne,"Yâ Resûlallah! Ben onu, hakkını yerine getirmek üzere alıyorum!" dedi ve Hz.Resûlullah'tan kılıcı teslim aldı.


Amellerin makbuliyet ölçüsü ihlas ve samimiyettir; yani, amelin Allah'ın rızası gözetilerek yapılmış olmasıdır. İhlâsla söylenmeyen bir sözün, yapılmayan bir hareketin, gösterilmeyen bir kahramanlığın Allah katında hiçbir kıymeti ve değeri yoktur. İşte, bunun apaçık bir misali Kuzman hadisesidir.

---Kuzman : Ne diye beni tebrik ve tebşir ediyorsunuz? Benim maksadım şehadete ermek değildir. Dinin muhafazası hususu dahi asla hatırımdan geçmemiştir. Ben, kavmimin gayret için ve Kureyşliler, Medine hurmalıklarına zarar vermesin diye çarpıştım.


Resûlullah'la bir gazâya çıktık. Sadece bir devemiz vardı. Nöbetleşe biniyorduk. Artık ayaklarımız delinmişti. Benim de iki ayağım delinmiş, tırnaklarım dökülmüştü. Bunun için ayaklarımıza bez parçası sarıyorduk. Ayaklarımıza bu suretle bez parçası sardığımız için bu sefere Zatürrika Gazâsı denildi.


Yüce Allah, dördü dört şeyle beraat ettirmiş, yapılan iftiralardan onları temize çıkarmıştır. *Hz.Yusuf'u, Züleyha'nın kendi ehlinden getirilen bir şahidin diliyle beraat ettirmiştir. *Hz.Musa'yı, Yahudilerin dedikodularından, elbisesini alıp getiren taşla beraat ettirmiştir. *Hz.Meryem'i, kucağındaki oğlunu dile getirip, 'Ben Allah'ın kuluyum' diye söyletmek suretiyle temize çıkarmıştır. *Hz.Aişe'yi ise, Yüce Allah, kıyamete kadar bâkî kalacak olan i'cazkâr kitabı Kur'an'daki o azametli ayetlerle (Nur, 11-20) beraat ettirmiştir; ki bu derece belâğatlı temize çıkarmanın benzeri görülmemiştir.


Ben, hiçbir zaman o günkü gibi (hudeybiye antlaşması ve Ebû Cendel hadisesi) bir musibete uğramadım. Peygambere(a.s.m.), hiçbir zaman başvurmadığım bir biçimde başvurmuştum. Eğer o gün, kendi görüşümde bir topluluk bulsaydım, bu musalaha ve muahede yüzünden hemen bunların içinden ayrılır, onların yanına varırdım! Nihayet, Allah Teâla, işin sonunu hayır ve rahmet kıldı. Resûlullah (a.s.m.) ise işin sonunu çok iyi biliyormuş. O gün, Resûlullah'a(a.s.m.) karşı sarfetmiş olduğum sözlerimden duyduğum korkudan dolayı neticenin hayır olmasını ümit ederek oruçlar tutmaktan, sadakalar vermekten, namazlar kılmaktan ve köleler azat etmekten geri durmadım.(Hz.Ömer'in itirafı)


Peygamber efendimiz, bir gün ashab-ı kiramı toplayarak, "Allah, beni bütün insanlara rahmet olarak gönderdi. İslam'ı yayma hususunda bana yardımcı olun! Havarilerin Meryemoğlu İsa'ya muhalefetleri gibi, siz de bana karşı muhalefette bulunmayın!" buyurdu.


Hz.Ali, "Ya Resûlullah, ben onlarla neyi gerçekleştirmek için çarpışacağım?" diye sordu. Kâinatın Efendisinden şu cevap geldi: "Allah'tan başka ilâh ve ibadet edilecek bulunmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şehâdette bulununcaya kadar onlarla çarpış. Onlar, bunu yaptıkları takdirde, can ve mallarını kurtarmış olurlar. Kalplerindekinin hesabı ise Yüce Allah'a âittir." (Hayber'in fethinden)


Affedişlerin en makbulü muktedirken affetmek, iyiliklerin en güzeli ise kötülüklere karşı yapılandır. Merhametlerin en üstünü kendisine acımayanlara acımak, şefkat etmek ve merhamette bulunmaktır. İşte, Kâinatın Efendisi bunu yapıyordu! Çünkü o, Cenab-ı Hak'tan dersini şöyle almıştı: "Affını (öne) al, iyilikle emret ve cahillerden yüz çevir " (a'raf 199) (Mekke'nin fethi,umumi af)



Peygamber efendimiz dedi ki ; "Sizden evvelkileri şu davranışları mahvetmiştir: Onlar, asil, soylu birisi hırsızlık ettiği zaman onu serbest bırakırlardı; zayıf, güçsüz birisi hırsızlık edince de ona hemen ceza verirlerdi. Muhammed'in varlığı kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki Fâtıma bint-i Muhammed, hırsızlık edecek olsaydı, muhakkak onun da elini keserdim." Bundan sonra, kadının elinin kesilmesini emretti. Kadının eli kesildi. Kadın da güzelce tevbe etti ve evlendi. Ondan sonra sık sık Hz.Aişe'nin yanına gelir giderdi.



Peygamber Efendimiz, "Şu azaba uğratılmış olanların(Hz.Salih'in kavmi Semûd) evlerine, onların uğradıkları azaba uğrayacağınızdan korkarak ve ağlayarak giriniz" buyurdu. Mücahitler, Hıcr'ın kuyusundan su aldılar; onunla hamurlarını yoğurdular. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Efendimiz, "O kuyunun suyundan içmeyiniz ; ondan namaz için abdest de almayınız! Onunla yoğurduğunuz hamuru da, develere yem yapınız! Ondan hiçbir şey yemeyiniz!" diye emretti.



Resûl-i Ekrem Efendimiz,"Her ne halde ve nerede olursan ol, Allah'tan kork!"buyurdu. Hz.Muaz,"Ya Resûlallah! Bana biraz daha tavsiyede bulun"dedi. Peygamber Efendimiz bu sefer, "Günahın arkasından hemen haseneyi(iyilik ve hayır)yetiştir ki onu yok etsin!" Hz Muaz,"Ya Resûlallah! Bana tavsiyeni arttır " diye dileğini tekrarladı. Peygamber Efendimiz,"İnsanlara, güzel ahlâkla muamele et!" buyurdu. Resûl-i Ekrem Efendimiz'in , Hz.Muaz ve beraberinde gönderdiği Ebu Musa el-Eş'arî'yi uğurlarken de son tavsiyesi ise şu oldu: "Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz. Birbirinizle anlaşın, iyi geçinin; ihtilafa düşmeyin!



Hz Ebû Bekir,hâne-i saadetten çıktıktan sonra Mescid-i Şerif'e vardı. Hz.Ömer'in "Resûlullah vefat etmedi" sözlerini duymuştu.Bunun üzerine şöyle konuştu: "Kim ki Muhammed'e (a.s.m.) tapıyorsa, bilsin ki Muhammed(a.s.m) ölmüştür. Kim ki Allah'a ibadet ve kulluk ediyorsa, bilsin ki Allah, Hayy'dır, ölümsüzdür." Sonra da şu ayet-i kerimeyi okudu: "Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce birçok peygamber gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse , siz ardınıza dönüverecek misiniz? (Dininizden dönecek veya savaştan kaçacak mısınız?) Kim ardına dönerse, elbette Allah'a hiçbir şeyle zarar verecek değil; fakat şükredip sabredenlere , Allah muhakkak mükafat verecektir " -Âl-i İmrân, 144-



***


KÂF SURESİ IŞIĞINDA İMAN VE İHSAN ŞUURUNA ERMEK Muhammed İsa Yüksek

sayfa sayısı 144


Surenin tefsiri olan bu kitap oldukça kıymetli. Yer yer kelime bilgisine giriyor, açıkladığı halde bilmediğim için anlamlandıramıyorum ama bu detaylar kitabın genelinde çok çok az bir yer kapılıyor. Uzun bir giriş kısmı var neden parça parça konu olarak değil de surenin tamamında tefsir yönteminin  tercih edildiğine dair.


alıntılar

Dinimizin itikatla ilgili kısmında Allah'ın (cc) tekliği-sıfatları, yeniden dirilme ve peygamberlerin doğruluğu gibi akıl ile delillendirilenilecek unsurlar olduğu gibi sırat ve amellerin tartılacağı mizan gibi sadece ayetlerde ve hadislerde verilen bilgilerle anlaşılabilecek kavramlar/olgular da vardır. İbadetler de böyledir. Bazı ibadetlerin neden yapıldığı ve hikmetleri aklî düzeyde açıklanabilirken, şeytan taşlama, sa'y gibi ibadetlerin aklen temellendirilmesi zordur. Akıl ile kavranamayan bu konularda teslimiyet göstererek ve itaatle emredileni yapmak gerekir. Sabah namazının neden iki rekat, öğlen namazının ise neden dört rekat kılındığını aklen izah edemeyen bir kimsenin bilinçli olarak sabah namazını dört, öğlen namazını iki rekat kılması onu asi kılacaktır


Bununla birlikte yeniden diriltme ile yeniden dirilme, topraktan çıkartma ile topraktan çıkma arasında sebep-sonuç ilişkisi vardır. Sebebin olmadığı durumlarda sonucun da olmayacağı kesindir. Ancak sebebin olması sonucu zorunlu kılmaz. Örneğin bardağı yere atmanız onun kırılmasını zorunlu kılmaz. Bunu şu şekilde de açıklayabiliriz. Sonucun olması sebebi gerekli kılar. Ancak sonucun olmaması sebebin de bulunmadığı manasına gelmez. Allah'ın (cc) ölmüş kimseleri dirilteceğini ( yani sebebi) yalanlayan müşrikler sebebi inkâr etmekle sonucu yani topraktan çıkmayı da inkâr etmişlerdir. Bu çerçevede âyetin topraktan çıkmayı ispat etmesi, sebebin; yani Allah'ın (cc) ölüleri dirilteceğinin de kanıtıdır. Bu durumda âyette hem Allah'ın (cc) ölüleri diriltmesinin hem de onların topraktan çıkmasının gerçekleşeceği bildirilmiş olur. (11.ayet)



Bu ayette (Kaf 31 , O gün cehenneme "Doldun mu ?" deriz . O da "Daha var mı?" der. "Cehennemi hem cinlerden hem insanlardan bir kısmıyla dolduracağım"(Secde, 32/13) ilahi fermanının çok etkileyici ve sarsıcı şekilde canlandığı bir diyalog yer almaktadır. Allah'ın (cc) , Doldun mu? sorusunu yönelttiği cehennem, bu soruya zahiren anlaşıldığı üzere bizzat konuşarak mı cevap vermiştir yoksa lisan-ı hal ile "Daha var mı?" manasını belli mi etmiştir? sorusu bir ikilem doğursa da kulakların, gözlerin ve derilerin konuşacağı o günde her şeyi konuşturan Allah'ın (cc) cehennemi de konuşturması hiç uzak değildir. Hatta bu mananın tercih edilmesi daha yerindedir. Nitekim o gün kâfirler derilerine, "Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz? diyecekler: onlar da "Her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu. İlk defa sizi o yaratmıştır. Yine O'na döndürülüyorsunuz" şeklinde karşılık vereceklerdir . (Fussilet, 41/21)


***


KUR'AN-I KERİM IŞIĞINDA PEYGAMBERİMİZİN ŞEMAİL-İ ŞERİFİ Şaban Özkavukçu

sayfa sayısı 496

 "Peygamber Efendimizi Allah(cc) nasıl tanımlayıp tarif ediyor bize" den yola çıkılarak hazırlamış kitap ayetler üzerinden anlatısını sunuyor.


alıntılar

Hz.Muhammed'de bir beşerdir, ancak onun insanlar içindeki durumu taşlar içinde yakutun durumu gibidir. -İmam Bûsirî-


Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı; Allah'ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik.(Ahzab, 45/46)


Hayat ölçümüz olan Hz.Peygamber : "Biriniz kardeşinde hoşuna giden bir şey görünce ona bereket duası (Bârekallah) ediversin" buyurarak bize yol göstermiştir. Yine Hz.Peygamber :" Kim bir şey görür, o da hoşuna giderse ve derhal 'Mâşallah lâ kuvvete illâ billah' , ( yani Allah istemiş, kuvvet sadece Allah'tandır) derse, (onun nazarı) zarar vermez" buyurmuştur


"Şüphesiz ben de bir insanım. Sizler bana davalarınızı arz ediyorsunuz. Belki bazınız, delilini diğerinden daha güzel ifade etmiş olabilir. Ben de taraflardan dinlediğim şeylere göre hüküm veririm. Eğer herhangi bir insana, kardeşinin hakkından bir şey vermişsem, sakın onu almasın! Zira ben ona ancak cehennemden bir parça vermekteyim." Hz.Peygamber insanlığın zirvesi olduğu halde hakemliğin hassasiyetini, verilen hükmün "cehennemden bir parça" benzetmesiyle de kendi hassasiyetini ve insanlığın gelmesi gerektiği noktayı göstermektedir.


İslâm nazarında nefsini ıslah ile meşgul eden kimse mücahittir. İhlâsla ibadetlerini ifa eden kişi cihat yapmaktadır. Müslüman kardeşine nasihatte bulunmak ve bir İslâm muhalifine İslâm'ı delil ve hüccetlerle beyan etmek de cihattır. Allah yolunda mal ve mülkün sarfı cihattır ve pek çok cihat ayetinde canla başla mücadelenin hemen yanında, hatta ondan önce malla cihat emrolunmuştur. Dini, canı, ırzı, namusu, vatanı ve malı korumak üzere çarpışmak cihattır ve nihayet İslâm'ı yaymak için, fitne ve fesadı def etmek için savaşmak cihattır.


İnsanlardan öylesi vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve o yolu eğlenceye almak için, eğlencelik asılsız ve faydasız sözleri satın alır. İşte onlar için aşağılayıcı bir azap vardır. Ona ayetlerimiz okunduğu zaman ; onları hiç işitmemiş gibi, kulağında bir ağırlık var da büyüklenerek arkasını döner. Ona, elem dolu bir azabı müjdele.-Lokman suresi 6,7 -



Mal toplayan ve onu durmadan sayan, insanları arkadan çekiştiren, kaş göz işaretiyle alay eden her kişinin vay haline! -Hümeze süresi 1,2-




****


PEYGAMBERİMİZİN ŞEMAİLİ Ali Yardım

sayfa sayısı 544


Peygamber efendimizin dış görünüşü, yaşam tarzı, ahlakı, insanlarla münasebeti gibi pek çok konuda hadisler üzerinden O'nu bize , beşer yönüyle tanıtıyor. Çok fazla şey öğrendim, üstelik çok incelikli hazılanmış.  

alıntılar


İslâmî literatürdeki yaygın kabule göre; Resûl, Allah'dan vahiy alan ve bu vahiyleri insanlara tebliğe memur bulunan peygamberdir. Nebî ise, tebliğe memur olsun olmasın, vahiy alan peygamberdir. Buna göre, her resûl aynı zamanda bir nebîdir; fakat her nebî resûl değildir. Âhir zaman peygamberi Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem ise, hem resûl, hem de nebî sıfatı ile tavsif edilmektedir. O, Seyyid'ül-Enbiyâ ve'l- Mürselîn'dir.


Ümmilik , sıradan kimseler için bilgi eksikliğini ifade eden bir noksan sıfattır; o kimsenin tahsil ve terbiyesindeki eksikliği ortaya koyar. Aynı sıfat Peygamber Efendimize nisbet edildiği zaman ise bir kemâl sıfatıdır. Zira, Zat-ı Risâlet'in bilgi ve davranıştaki mükemmelliği; okuyup yazanları, mektep medrese görenleri ve en yüksek ilim merkezlerinden bilgi alanları âciz bırakan bir seviyededir. Bu, O'nun, Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu; bunca bilgisini ve görgüsünü, devrinin Yahûdi ve Hıristiyan âlimlerinden, kâhinlerinden ve bir kısım gün görmüş tecrübeli bilginlerinden öğrenmediğini; ne biliyorsa , ne söylüyorsa, ne öğretiyorsa bütün bunların, kendisine , Allah tarafından verilmiş bir vergi olduğunun ifadesidir. Bu nedenle ümmîlik vasfı, Hazreti Peygamber için önemli bir mu'cize'dir.


Ümmü Hâni'nin (Hz.Ali'nin kız kardeşi) her iki rivayetine göre, Mekke'nin fethi sırasında, Peygamber Efendimiz'in saçlarının dört belik halinde örülü olduğu görülmüştür. Ümmü Hâni dışında başka hiçbir sahabi tarafından anlatılıp tesbit edilmeyen bu saç şekli, Hazreti Peygamber'in mûtad uygulamaları değildir. Bu tarihlerde 60 yaşını geçmiş olan Resûl-i Ekrem Efendimiz'in , fetih sırasında saçlarını niçin böyle ördüğü husûsunda bir yorum kaydedilmemiştir.



Peygamber Efendimiz, ........., gayr-ı meşru olmamak şartıyla, insanların bir takım zaaflarına daima hürmet etmiştir. *** "Saçınızı ve sakalınızı boyamada kullanacağınız en güzel boya, şu siyah boyadır. Zira böylesi, kendi aranızda hanımlarınızın son derece hoşuna gideceği gibi, sizi, cephede düşmanlarınızın gözünde de olduğunuzdan daha heybetli gösterir" (İbn-i Mace, Sünen) ***** Not: Siyah boya kullanmaktan sakınılması gerektiğine dair rivayetler yanında, siyah boya kullanmanın haram olduğu yorumunu yapan görüşlere de rastlanmaktadır. Ancak, Buhari'nin et-Tarih'ul-Kebir'de , Tebarani'nin de el-Mu'cem'ül- Kebir'de kaydettiği bilgilere göre; Hazreti Peygamber'in iki torunu Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin, Aşere-i mübeşşereden Sa'd b.Ebi Vakkas, ashab arasında güzelliği ile ünlü Verir b.Abdullah ve daha başkaları "saç ve sakallarını siyah boya ile boyarlardı"


Hicret, vâr olma mücâdelesinin devamı değil, " işte vârım ! " demenin bir başlangıç sembolüdür.



" Ben, hem rahmet peygamberiyim, hem de savaş meydanlarının peygamberiyim." ( Ahmed b.Hanbel, Müsned) ** Hazreti Muhammed (s.a.v.)'i Hz.İsâ'dan , İslâm'ı da Hıristiyanlık'tan ayıran temel esaslardan birisi de budur. Hz.İsâ , sadece rahmet peygamberidir ; söyler, anlatır, vazifesi biter. Onun, dünya ile ilgili bir iddiâsı da yoktur. Hazreti Muhammed (s.a.v.) ise, tebliğ ettiği dinin yaşayabilmesi için bir takım esasları da beraberinde getirmiştir.


Tahâret kelimesini, dilimize ; temizlik, temizlemek, yıkamak...gibi ifadelerle çeviriyor ve tam olarak da karşılamış oluyoruz. Ne var ki, nezâfet kavramını karşılayacak, yine nezâfet'den başka bir kelimemizin bulunduğunu bilemiyoruz.

Bu sebeple, gerek "Allah nazîftir, nezâfeti sever" hadisindeki ; gerek "Nezâfet imandandır" vecizesindeki "nezâfet"i , kuru bir "maddi temizlik" olarak anlamanın, büyük bir eksiklik, hatta yanlışlık olduğu kanaatindeyiz. .... Tahâret , "kalıp" temizliğini; nezâfet ise, onun da ötesinde "kalb" temizliğini ifade eder.


Sa'dî-i Şîrâzî'nin de dediği gibi, "her nefeste iki nîmet vardır ve her nîmete de bir şükür vâcibdir"


Ne denir? Dünyânın sefâsı ile âhiretin cefâsı, âhiretin sefâsı ile de dünyanın cefâsı ikiz kardeş kılınmıştır.


İbn Abbas'dan bir değerlendirme kaydedilmiştir: "Peygamber Efendimiz, Pazartesi günü doğmuştur. Hicret ettiğinde Mekke'den Pazartesi günü ayrılmıştır. Medîne'ye Pazartesi günü ayak basmıştır. Vefatları da Pazartesi günü vukû bulmuştur. Hastalık müddeti 12 gündür. Müddet-i ömürleri 63 senedir. Tarihin dikkat çekici uygunluklarındandır ki , Resûlullah Efendimiz 63 sene yaşamıştır. Hz.Ebû Bekir, Hz.Ömer ve Hz.Ali de, aynı şekilde 63 yaşlarında iken vefat etmişlerdir. Resûl-i Ekrem Efendimiz Veda Haccı'nda, bizzat kendi elleriyle 63 deve kurban etmiştir. Ömürleri boyunca âzâd ettikleri kölelerin sayısı da 63'dür."


Peygamber Efendimiz vefât edip de Hz.Ebû Bekir halife seçilince, kızı Fatîma, Ebû Bekir'e gelerek: -"Ey Resûlullah'ın halifesi! Sen vefât ettiğin zaman, sana kim vâris olacaktır?" diye sordu. -"Ailem ve çocuklarım!.." cevabını alınca; -"Madem öyle. Ya ben niçin babama vâris olamıyorum?". -"Ben, Resûlullah Efendimiz'den bizzat işittim: "Bize kimse vâris olamaz" buyurmuşlardı. Fakat ben, Resûlullah (s.a.v.) 'ın bakmakla mükellef olduğu kimselere bakar ve geçimini sağladığı kimselerin nafakasını aynen veririm" buyurdular.


******


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder