5/21/2025

NE OKUDUM

 



KADINLAR SALTANATI KÖSEM SULTAN - A.R.Altınay

HATİCE SULTAN İLE RESSAM MELLING - R.E.Koçu

PATRONA HALİL - R.E.Koçu



 KADINLAR SALTANATI KÖSEM SULTAN

sayfa sayısı 270

Bu kitap , tarihi sevdiren adam diye anılan Ahmet Refik Altınay'ın Kadınlar Saltanatı isimli dört ciltlik eserinde, kitabın bütün ciltlerine dağılmış bölümde anlatılan Kösem Sultan'ın tek kitap altında toplanmasından meydana gelmiş. Önsözde " Ahmet Refik'in verdiği, fakat yeni araştırmalarla değişen bazı bilgilere, birkaçı hariç, müdahale etmedik" şeklinde bir ibare de var. I.Ahmed'in on dört yaşında tahta çıkması ile başlıyor kitap.


Teferruatlı bir Kösem Sultan portresi okuyacağımı düşünmüştüm , haremin nasıl bir gizem ve bilinmezliğe sahip olduğu gerçeğini hatırdan çıkararak. Kösem Sultan'ın nefesi hep hissedildi  ama elle tutulur bir hale, ete kemiğe bürünmesi biraz sonlara kaldı. Çalkantılı bir saray, katledilen saray görevlileri, isyanlar, idam edilen- tahta çıkarılan  padişahlar , uygulanan kurallar , padişahın değil valide sultanların ya da yeniçeri ağalarının yönettiği devlet, toplumda oluşan sorunlar ve nihayetinde Kösem Sultan'ın tarih sahnesinden çekilmesi ile son bulan akıcı bir kitap . Tarihin hikaye edilerek yazılmış olması okuyuşu sürükleyici kılıyor .( öğrencisi Ekrem Koçu'da bu minvalde yazıyor) Merakla ve ilgiyle okudum. 


alıntı

Sultan Osman'a güzel bir şehzâde dünyaya getirdikten altı ay sonra padişahın emri ile Edirne'ye padişahı karşılamaya gelmişti. O zaman bütün ulema ve vezirler, haseki sultana parlak tazimlerde bulunmuştu. Padişah , genç hasekiyi eğlendirmek için Lehistan muharebesinin taklitlerini yaptırmıştı. Topların sesinden henüz doğan şehzade Ömer'in ödü kopmuş; Sultan Osman , sevgili hasekisini eğlendirirken masum oğlunun ölümüne sebep olmuştu.(hasekilerden biri, bir rus kızı)

***

Bîçare Osman, vezirine acıyor: -Bu mazlum, günahsız idi.Her zaman kul hakkında bana iyilik söylerdi. Eğer onun sözüyle amel etsem, başıma bu hal gelmezdi.Beni yoldan çıkaran hoca ile dârüssade ağası idi, diyor ve hiç durmadan ağlıyordu. (katledilen Hüseyin paşa için)

***

Valide Sultan, bu cinayetten memnun, Sultan Mustafa her şeyden habersizdi. Talihsiz Mustafa'nın hastalığı gittikçe artmıştı. Bazen hükümet işlerinden usanıyor, kardeşinin şehid evladını bulmak, ondan yardım görmek istiyordu. Sarayın loş, renkli çinilerle bezenmiş sofalarında tek başına koşuyor, odaların kalın ve demir kapılarını vuruyor, katiller elinde boğulan, gözyaşları içinde öldürülen bedbaht Osman'ı , talihsiz yeğenini arıyordu.

***

Yeniçerilerle sipahiler , Davud Paşa için birbirine giriyor,bu münakaşaları zabitleri bertaraf ediyordu. Fakat bu arzu, menfaatten uzak ve halisâne değildi. Sipahiler, Davud Paşa sadrazamlığa gelir gelmez, bu hizmetlerinden mükâfat ümit ediyorlar, "bu katli vacibin hayatta bırakılmasını kendilerine muratlarına erme ve emval zengini olma sebebi" tasavvur eyliyorlardı. Yeniçeriler ise "sultan katili" töhmetinden kurtulmak fikrinde bulunuyorlardı.

***

Kızlarağası Sünbül Ağa, Sultan İbrahim'in tahta geçtiği sene dört yüz elli guruşa genç bir cariye satın almıştı. Sünbül Ağa, cariyeyi bâkir zannediyordu; fakat biraz sonra cariyeden bir çocuk dünyaya gelmesi Sünbül Ağa için yeni bir bağlılık vesilesi oluşturdu. Genç cariyeyi yeni doğan şehzade Mehmed'e sütnine olmak üzere tavsiye eyledi. Sultan İbrahim, sütnineden pek ziyade hoşlanmaya başladı. Muhabbetini, sütninenin babası malum olmayan çocuğuna da genişletti. Hatta onu, Şehzade Mehmed'e tercih eyledi. (Hammer, cild 2, s.521)

***

Sultan İbrahim, ikişer üçer yaşlarındaki sultanları nahıllar ve düğünlerle vezirlerden birine nikâhlıyor, kadınların sözünden dışarı çıkmıyordu. Hatta Sadrazam Ahmed Paşa'yı da kendisine damat etmek istedi, hanımını boşattırarak düğün için gerekli şeylere, çeşit çeşit ve gümüş nahıllar tertibine başladı.

***

Bu felaket üzerine, Vardar 'ın ailesi perişan oldu. Oğullarından biri telef edildi, zevcesi çırılçıplak soyuldu, çıplak bedeni ile çarmıha gerildi, vücuduna balmumları yapıştırıldı, teşhir kılınmak için ferman-ı hümayun çıktı.

***

Rüşvet, alenilik kazanmıştı. Bir zamanlar gizli yapılan rezillikler, şimdi devletin resmi âdetlerinden kabul ediliyordu. Herkesin makamını kaça satın aldığını ahali bile haber alırdı.Mevkii almak için mutlaka rüşvet vaadedilir, vaadini tutmayanlara fermanlar ve mübaşirler gönderilir, rüşvet resmi hukuk gibi tahsil olunurdu.

***

Sultan Mehmed, bu müthiş tehdidi ezberler, Beşir Ağa'nın önüne gelince meşkine hanedanına mahsus menfur siyasetin yegâne düsturunu da dahil ettirirdi. Anadolu, İpşir'lerin, Kalender ve Katırcıoğulları'nın zulümleri altında inlerken; masum ve bîçare Türk kadınları boyunlarında zincirler, bedel toplamaya gelen zorbaların maiyetleri elinde, kanlar içinde sürüklenirken; Çatalca ve Kırkkilise'ye kadar ilerleyen eşkıya talihsiz köylüleri hanımları ve kızlarıyla beraber çırılçıplak kızgın saclar üzerinde kızartır, kızların memelerine kızmış at nalı basıp altın ve incilerini sökmeye çalışırken, genç padişaha, sarayının yaldızlı odalarında, tebaasını idare için en menfur bir düstur meşk olarak yazdırılıyordu: - Başını keserim !

***

Kadınlar saltanatının zaaf ve cehaleti, şimdi ağalar saltanatı ile neticelenecekti. Osmanlı Devleti'ni ocak ağalarından beş kişi idare ediyordu: Kara Murad Ağa, Bektaş Ağa, Muslihiddin Ağa, Kara Çavuş, Kethüda Bey. Sadrazam , ağaların bendesi olduğunu anlamıştı. Velinimetlerine itaat eder, bütün işleri onlara danışıp önemsiz işlerde dahi onlara muhalefetten çekilirdi. Saray da ağaların tahakkümü altına girmişti.


***

Müneccimbaşı Şehzade Saatçisi Mehmed Çelebi'ye çıraklık etmiş, vefatında müneccimbaşı olmuştu. Yirmi seneden beri takvim neşreder, fenni maharet kazanmıştır diye padişahın da iltifatına nâil olurdu. Vezirler ve devlet erkânı, Hüseyin Efendi'nin sözüyle amel ederlerdi.



HATİCE SULTAN İLE RESSAM MELLING

sayfa sayısı 208

Tefrikalaşmış hikayeler ibaresinin kapakta yazılı olduğu bu kitap 17 hikayeyi barındırıyor içinde. Kitaba adını veren hikaye içlerinde en kısa olanlarından. Kimi gazete haberlerine yansımış ve ses getirmiş,  kimi sarayla ilgili , bir de zamanı verilmemiş ama gerek günlük yaşantı gerek dekor hususunda gerçek olan hikayeler var. Reşad Ekrem Koçu'nun yine ilgiyle ve merakla okuduğum bir diğer kitabı.


alıntı

Kumkapı'nın bozuk, bakımsız, kaba taş döşeli yahut toprak sokaklarında yarım pabuçlu, takunyalı, yalın taban, çıplak ayaklar dolaşırdı. Yazın camları açık pencerelerden, kahvehane ve meyhanelerden türküler, ut ve keman sesleri taşardı o bozuk ve bakımsız sokaklara . Halkın büyük çoğunluğu da Ermeni'ydi.

***

Yağ gülü mayısta açar, yağ kazanları da mayısın altısına rastlayan hıdrellezde kurulur. Mayıs sonuna kadar yirmi beş yirmi altı gün kaynar. Yağ gülü açık kırmızı ve beyaz iki cinstir. Beyaz güller kokusuzdur. Kırmızılar arasında ben gibidir. Yağı azdır. Fakat çabuk donar. Kırmızı gülün arasına bu hassasından ötürü karıştırılır. En saf gülyağı en çabuk donandır. Aşağı tüccar elinde gülyağına ıtırşahi karıştırılır.

***

Zagra civanları beş vakit namazlarını kaçırmazdı. Gençlerin çıktıkları kahvehanelerde, geceleri, Envarü'l-Âşıkîn, Kuddusi, Muhammediye ve Ahmediye kitapları okunur; bir kusurları on dördünde, on beşinde rakı içmeleridir; şaraba, tövbesi kabul olmaz diye rağbet etmezler. Bıyıkları terlerken baş göz edilirler.

***

Recep Kandili, Bulgarya Türklerinin büyük dini bayramıdır; hususiyeti de mekik ile testidir.

Mekik, tavada şırlağanla kızartılmış bir hamur işidir. Perşembe sabahı günün ilk ışığıyla ve komşulardan başlanarak sini sini üleştirilir, en yoksuluna varınca, Recep Kandili'nde ocağı şırlağan kokmayan kalmaz. Bir sinicik olsun, sağ ve sol ve kapı karşı komşusuna mekik gönderir. Bir gece evvelinden herkes eline kına koyar, mekik, kınalı elle dağıtılır; ölmüşleri andırarak ruhlarına birer Fatiha ve Yasin okutmak üzere, mekikle beraber bir testi yahut toprak ibrik verilir; camilere de kınalı ve yaldızlı varaklı mumlar götürülür.

***

At oğlanları, sofrada ortaya el uzatmazlardı, ağaları, kocaman bir et parçası koparır, önüne, ekmeğinin üstüne koyardı; şarabı da , dayanabileceği kadar, kendi maşrapasından, çanağından içirirdi, ancak pilava ve çorbaya kaşık çalabilirlerdi, kaşıklarını da ağalarının kaşıklarıyla beraber uzatırlardı.

***

Toplum ahlakını çıplak ayaklarıyla çiğneyerek kelbî bir felsefeyle daldıkları sefalet batağı içinde teşkilatlanmış külhanbeylerinin, kendilerini pençelerine geçirmiş ve yine kendilerinden hayta kalenderlerle dinsiz olduklarını hiç tereddüt etmeden kaydedebiliriz. Pirleri Afganlı Layhar bir "put" olmuştu. Onun bir gün külhandan muazzam ve muhteşem bir horoz olarak uçup gittiğine inanırlardı. Onun içindir ki İstanbul külhanbeylerinin nazarında horoz kudsiyet taşıyan hayvandı. Külhanbeyleri hakkında teferruatlı bilgi için tık,tık

***

İstanbul külhanbeyleri kendilerine mahsus bir dil, argoyla konuşmuşlardır. Mesela Kâğıthane'de iki Babıâli efendisi dolaşırken yolları tenhaca bir yerde çayıra uzanmış iki külhanbeyinin yanına düşer ve beyler pervasız konuşurlar; biri, "Hindileri eleyelim" der. Öbürü de, "Makas bre...Hatem akrepleri" cevabını verir. Kimse bir şey anlamaz. Anlamak için "hindi"nın aptal, "eleme"nin soymak, "makas"ın sus, "hatem"in sadrazam, "akrep"in de casus anlamına geldiklerini bilmek lazımdır.

***

Paşa nutkunu bitirince Ayasofya Hamamı külhanının destebaşılarından Rıza adında biri ortaya çıktı. 'Kabahat bizde değil hükümettedir... Anasız babasız, yersiz yurtsuz kalmıştık... Eğer külhanlar da olmasa kendimizi Sarayburnu'ndan denize atmaktan başka kurtuluş çaresi yoktu... Hükümet isteseydi bizleri ıslah eder, bir yola kör, külhanbeyi diye halk nazarında zelil olmazdık ' dedi.

***

Eskiden dükkanlar yol seviyesinde değildi, dükkanlara birkaç basamak merdivenle çıkılırdı, sokakta giyilen pabuçlar ayaktan merdiven başında çıkarılıp bırakılırdı.



PATRONA HALİL

sayfa sayısı 247

Lale Devri'nin sonunu getiren ayaklanma olarak bilinen Patrona Halil İsyanı'nın gelişim ve oluşum süreci, bu süreç içinde yer alan karakterler ,onların hikayeleri şeklinde bir anlatıma sahip kitap. Karakterlerin kesişen yolları bazen sesli hayretlere dönüştü. Merakla ve ilgiyle okuduğum ,  Lale Devri'ne dair mevcut yerleşik fikrimi de  ters yüz eden bir kitap oldu. Yazarın Lale Devri adında bir kitabı var ve muhtemeldir ki oluşan merak vesilesi ile ona da bakacağım.



alıntı

Tersane mimarbaşlığında bulunmuş İbrahim Efendi adında bir zat, üç çifte bir kayık büyüklüğünde ve timsah şeklinde bir gemi yaptı. Çenesini açıp kapayarak Haliç sularında yarım saat dolaştı, sonra denize batıp kayboldu, başka uzak bir yerden tekrar su yüzüne çıktı, ağzını açtı, açılan ağızdan sırtından rengarenk esvaplarla beş nefer köçek oğlan fırlayarak oynamaya başladı. Bugün bu timsahın ilk denizaltı gemisi olduğunu kabul etmek lazımdır. Bir eğlence vasıtası olarak yapılmış, ileride bir harp gemisi olarak geliştirilmesi (Okmeydanı düğününden, sultan III.Ahmed)

***

Tarih kütüğümüz üzerinde çalışanlar pek iyi bilirler ki, helva sohbetleri ve çerağan eğlenceleri Lale Devri'nden evvel de yapılırdı, o devirden sonra da devam etti. Fakat o zevkusefa âlemlerini tasvir edecek, hatırasını istikbale bırakacak şair, Nedim Ahmed Efendi, Lale Devri'nde yaşadı.

***

Aslı Avlonyalı bekâr uşağı, Tersane'de kalyoncu nefer, bir yandan da Sultan Beyazıt Hamamı'nda soyunmuş Arnavut tellak taifesinden İskenderoğlu Halil'di ; Tersane'deki hizmeti de patrona gemisinde olduğu için hamam çıplağı ayaktaşları arasında ve iki üç Halil'in içinde "Patrona" lakabıyla anılıyordu.(aslında avlonyalı değil horpeşteli)

***

....ve Çardak Kahvehanesi o andan itibaren bir darünnedve-i haşarat oldu. İşte o gün Küçük Muslu'nun beline kuşatılmış olan sarı ve kırmızı çubuklu ibrişim peştamal, Patrona Halil'in İbrahim Paşa'ya karşı çektiği ihtilal bayrağı olmuştur. (darünnedvede : Hz.Muhammed'e karşı gelenlerin toplanmasından dolayı, fesat ve münafıkların toplandıkları yer anlamında kullanılır.)



son söz 

Üst üste Ekrem Koçu kitaplarını okumak tekrara düşme gibi bir duruma sebep oldu.  Yazarın okuduğum kitapları bir dönemin ve karakterlerinin hikayesi. Hal böyle olunca bir kitapta okuyup öğrendiğim şeyi bir sonraki kitaplarında da okudum . Bazıları kısa kısa bazıları ise sayfalarca, kelimesi kelimesine aynı, kopyala yapıştır yapılmış. Hoş, nasılsa okudum deyip o kısımları atlamak da mümkün elbet ama atlarken biraz dikkat etmek lazım :)



2 yorum:

  1. hımmm saol yaaa öğrenci hoca ve hoş konular :) başka bir yerde gördüm, haşmetli yosmaları övüyordu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Var öyle değişik isimli kitapları:) ama şimdilik radarımda değil :) bir iki kitap var aklımda, kütüphaneye değişime gidince onları alacağım sonra biraz ara tarih okumalarına.

      Sil