Külhanbeyi tabirine yeşilçam filmlerinden aşinayız hemen hemen, en azından ben öyleyim. Onlar hakkında aklımda beliren özellikler hep bu aşinalıktan. Ekrem Koçu kitaplarını okumaya devam ediyorum ve Külhanbeyliği'nin aklımdaki resimler ile zerre alakası olmadığını , çok ilginç bir müessese olduğunu öğreniyorum.
" Külhanbeyliği, İstanbul'da 17.yy sonlarında kurulmuş bir haneberduş, apaşlar tarikatıdır (a) "
Esasen kimsesiz oğlan çocukları serserilerin elinde dilendirilip çeşitli işlere sürülüyor. Topluluğun ritüelleri var, bunlar istisnasız uygulanıyor ve bu çocuklar sefil bir hayat sürüyor. Bu tarikatin üyeleri kendilerine pir olarak Layhar adında bir Afganlı'yı seçmişler.
"Layhar, miladın 9.yy sonları ile 10.yy başlarında, Şark'ın pek ünlü sultanlarından Gazneli Mahmud'un zamanında Gazne'de bir hamam külhanında oturur, çul çaput içinde yarı çıplak , saçı sakalına karışmış süfli bir ayyaş filozof imiş . Layhar, bu adamın adı değil lakabıdır. 'lay' Farsça çamur, balçık batak demektir. 'har' yine Farsça'da 'horden:yemek' kökünden yiyici demektir. Meyhaneciler şarap küplerinin dibinde birikmiş çamur halindeki tortuyu bu kalendere getirip verirlermiş, tek gıdası yediği o sekir verici çamur olduğu için Layhar (çamur yiyici) lakabıyla anılmış "(a)
Gazneli Mahmud'un Senai Bey adında bir arkadaşı ile olan macerası Nabi Efendi tarafından kaleme alınmış. İşte kaleme alınmış bu eser Layhar'ın şöhretinin temeli olmuş. Şöyle ki; Senai Bey , Layhar ile tanışınca onu kendisine pir edinmiş, Sultan Mahmud'u Hindistan seferine Layhar'ın etkisiyle teşvik etmiş ve devlet en parlak zamanını yaşamış.
Osmanlı'da IV.Mehmed'den başlayarak 50 yıllık bir sürede Edirne gayrıresmi devlet merkezi olurken İstanbul , vekillerle idare edilmiş. Bozulmuş olan düzen İstanbul'un asayişinde birçok sorunu beraberinde getirmiş. Fuhuş da meydana gelen sorunlardan biri. Birkaç sene içinde sokağa bırakılan çocuklar fazlasıyla çoğalmış, hayatta kalmayı başaranlar serseri güruhuna dahil olmuş.
Hamam külhanında toplanan kimsesiz çocuklar 'hamam hamalı ' olarak adlandırılmışlar. Cami avlusuna bırakılan çocukların çoğu günaha düşmüş ve damgalanmaktan korkan hanımların (vesikalı olmayıp fuhuş ile hayatını geçindirmeyen ) çocukları olduğundan, bu çocuklara 'bey' unvanı verilmiş, onlara 'hamam hamalı beyi', 'külhanbeyleri' denmiş .
Bunca kimsesiz çocuğun külhanlarda toplanması idarenin de işine gelmiş zira olası bir asayiş sorununda nereye bakılacağı bilinir olmuş, Bundan sebep ki külhandaki herkesin kaydı , fiziki özellikleri vs. en ince ayrıntısına kadar istisnasız tutulmuş. Külhana alınacak çocukların belli başlı özelliklere sahip olması gerekli. En az 11 yaşında olmak, anasız babasız olmak, özellikle cami avlusuna bırakılmış hanım evlatları olmak gibi.
Her toplulukta olduğu gibi burada da bir hiyerarşi söz konusu. En kıdemlisine 'destebaşı" deniyor ve bir postun üzerinde oturuyor. (on nefer külhanbeyine deste deniyor). Onun onay vermesi ile bir çocuk külhana kabul ediliyor. Külhancıya 'baba' deniliyor, külhan-tekkenin aşçıbaşısı.
Külhana kabul edilen çocuk (yeni külhanbeyi ) üzerinde bir şey kalmayacak şekilde soyunuyor ve ona giymesi için yırtık pırtık şeyler veriliyor. Bir tek ayakları için pabuç veriliyor. Üzerinden kıyafet adına ne varsa bit pazarına götürülüp, satılıyor. Külhandaki ilk gecesi için verilen ziyafette pilav ve helva yeme geleneği var. Bunlar için gerekli malzemeyi o gün veya sonraki gün dilenerek toplamak ve külhana getirmek zorunda yeni bey . Dilenirken neler yapması gerektiği telkin ediliyor , asla vazgeçmemesi tembih ediliyor. Yeni bey , kendisi için hazırlanmış sofrada oturup yiyemiyor. Ayakta ve çıplak vaziyette , elinde desti ve maşrapa ile beklemek, isteyene su dağıtmak zorunda. Su isterken de 'yandım kardeş!' diye seslenirlermiş. Destibaşı ve baba , şarap isterse onlara bunu ikram etmek zorunda.
"Pilav ve helva yenildikten sonra külhancı baba, irice bir lokma ekmek koparır, ağaçtan oyulmuş tuz çanağına batırır ve o lokmayı üç parmağıyla tutardı; destebaşı ile külhanbeyleri de babayı taklit ederek birer lokma ekmek koparırlardı; sonra külhancı, bu apaşlar tarikatının gülbangi diyebileceğimiz manzumayi okurdu....Külhancı tarafından okunan her mısra beyler tarafından da koro halinde tekrarlanırdı. "(a)
Yeme-içme faslı bitince yeni külhanbeyi kendisi için ayrılan yiyeceği ve içeceği oturup tek başına yermiş. Sonra da destebaşı ile baba'nın önüne gelip diz çökerek el öpermiş. Külhandaki herkes kardeş kabul ediliyor ama bir de iki kişiyi birbirine kardeş etme ritüeli yapılıyor. Yeni külhanbeyi'nden birkaç yaş büyük olmak zorunda olan eski üyelerden biri kardeşlik için seçiliyor, o da baştan ayağı soyunuyor ve yeni beyin yanına geliyor. Birbirine kardeş edilecek bu iki kişi ' Layhar'ın kefeni' dedikleri büyükçe bir gömleğin içine birlikte sokuluyor. Tek kıyafet, içinden çıkan iki baş, dört ayak, birinin sağ birinin sol eli dışarıda şeklinde garip bir görüntü. Tebriklerden sonra artık yeni külhanbeyi adayı , külhanın bir ferdi oluyor .
Beylerin yatma biçimleri de diğer tüm halleri gibi ilginç. Odanın ortasına kül yığınından oluşan bir yatak hazırlanıyor. Soğuk kül içine bir miktar kızgın kül , tam ortasına da birkaç kürek ateş koru eklenerek yapılıyor bu yatak. Tüm beyler soyunup, çıplak olarak bu kül yatağına yan yana , ayaklar ateş tarafına başlar dışarı gelecek şekilde yatıyor. Yeni gelen bey kendisine seçilen kardeşi ile birlikte , ilk güne özel ayrı bir yerde ve bir pöst üzerinde yatıyorlar. Ondan sonraki geceler yeri diğer beylerin yattığı kül yatağı. Uyandıklarında ise yıkanmak yok, üzerlerindeki külü silkeleyip güne devam ediyorlar.18.yy sonları kül yatağında yatma işi terk ediliyor , yere serilen çuval gibi şeylerin üzerlerinde yatılıyor.
Dilencilik yaparak geçinen külhanbeyleri kışın yoldaki çamuru süpürüp, ayak basacak yerleri açarak ya da karları küreyip, saçaklardaki buzları kırarak da hizmetleri karşılığı para almışlar. Kendi aralarında , başkaları anlamasın diye oluşturdukları bir dil var. Lehçe-i Külhaniye adındaki küçük bir yazma risaleden günümüze ulaşmış bu kelimeler.
"biri , -hindileri eleyelim- der, öbürü de - makas bre..Hatem akrepleri- der. Kimse bir şey anlamaz.Anlamak için 'hindi'nin aptal, 'eleme'nin soymak, 'makas'ın sus, 'hatem'in sadrazam, 'akrep'in de casus anlamına geldiklerini bilmek lazımdır. "(a)
Külhanbeylerinin, 1730 ihtilalindeki kuvvetli etkisi sorunun ne denli büyük olduğunun anlaşılmasına sebep olmuş. 1846'da Sultan Abdülmecid zamanında Serasker Rıza Paşa'nın emriyle külhanbeyleri toplanmış ve hamamlar temizlenmiş. Yaşı küçükler yeni açılmış askeri fabrikalarda görevlendirilirken yaşı büyük olanlar askere alınmış. Cemiyet dağıtılmasına dağıtılmış ama bu sorunun kaynağı , sebepleri ile uğraşılmadığından çocuklar yine sokaklarda kalıvermiş.
----
(a) ; birebir alınmış alıntı
kaynak kitap; Hatice Sultan ile Ressam Melling-Reşad Ekrem Koçu
kabadayı olarak görüyoruz değil mi filmlerde :) apaş da asi serseri demek o zaman :) koçu aklımızda :) tarih sever oldun sen :)
YanıtlaSilEvet ama kabadayı başka bir şey külhanbeyi başka bir şey imiş . İnsan ve toplum odaklı tarih anlatımını seviyorum, diğer türlüsü ruhsuz geliyor ve Koçu tam olarak istediğim şeyi vermiş kitaplarında. Buradan devam ederim biraz daha :)
Silişte bu tarz yazıları çok seviyorum tek kişiyi esas alan hem de bilgilendirici çok iyi olmuş :)
YanıtlaSilteşekkür ederim :)
Sil