YENİÇERİLER
TARİHİMİZDE GARİP VAKALAR
DAĞ PADİŞAHLARI
Reşad Ekrem Koçu, Türk tarihyazımında yeri çok önemli kabul edilen , tarihi sevdiren adam olarak anılan Ahmet Refik Altınay'ın öğrenciliğinden gelen ve hocasının izini takip edip tarihi "hikaye etme" başarısı yakalayan bir yazar ve tarih öğretmeni. Çokça tavsiye edilmesi kitaplarına öncelik verme sebebim. Tavsiye edilmesi de boşuna değilmiş. Şimdilik 3 kitabını okuyabildim, fırsat buldukça diğer kitaplarını da okuyacağım. İlginç ve farklı konuları kitaplarında işliyor oluşu cezbedici başka bir sebep.
YENİÇERİLER
sayfa sayısı 364
Yeniçeriği ocağının neden ve nasıl kurulduğundan başlayarak tüm gelişim süreci, yapılanma şekli, devlet hizmetindeki katkısı , parmakla gösterilen gözbebeği bir ocak iken devletin başına nasıl bela olduğuna, yeniçerilerin İstanbul'un üzerine bir veba gibi nasıl çöktüklerine, işledikleri cürümlere ve nihayet ocağın nasıl ortadan kaldırılıp yok edildiğini anlatan kitap. Namlı (iyi ve kötü )yeniçerilerin isimleri ile anlatısına devam eden , okuması ve anlaşılması kolay , sürükleyici bir eser.
alıntılar;
Yeniçeri Asker Ocağı'nın kurulması yolunda ilk fikri ortaya koyan Karamanlı Molla Kara Rüstem'dir.
---
Yeniçeri Ocağı'nı dağılmaktan ve Osmanoğullarını perişanlıktan Vezir Çandarlı Ali Paşa'nın Devşirme Kanunu'nu yapan devlet adamı kafası kurtardı.
---
Büyük bir ahşap şehri olan İstanbul'un yangın afetlerine karşı 18.asırda Yeniçeri Ocağı'na bağlı ilk tulumbacı teşkilatı kurulurken efradı acemi oğlanlarından seçildi. (devşirme oğlanlardan yeniçeriliğe ayrılan "acemi oğlanı" adını alır)
---
Rumeli'nde Yenicevardar kasabasından gelmiş ve Midilli Adası'nın fethinde bulunmuş Yakub isminde garip bir sipahiye bu adada tımar verilmişti, Yakub Midilli'de yerleşmiş, bir Yakub Bey olmuştu. Onun oğlu da tarihimizin namlı büyük amirali Barbaros Hayrettin Paşa oldu.
---
Kapıkulu askeri, küçük yaştan askerliği meslek edinmiş ve doğrudan devlet hazinesinden maaş alan, harpte silah altında daimi askerdir. Üç büyük sınıfa ayrılır: Deniz Askeri Ocağı (Tersane Ocağı) , Atlı Asker Ocağı ( Sipahi Oğlanlar Ocağı) , Yaya Asker Ocakları.
Yaya Asker Ocakları altı ocaktır ; işte efendim, Yeniçeri Asker Ocağı bu altı yaya asker ocağından biridir.
(Osmanlı ordusunun üçte ikisi yerlikulu askeridir, geri kalanı kapıkulu asker ocaklarıdır)
----
Yeniçerilerin "pirimiz" dedikleri Hacı Bektaş-ı Veli 13.asrın ikinci yarısında ölmüş, Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi'yi bile görmemişti. Hazretin ilk yeniçerilerin başına beyaz keçeden börk giydirmesi ve onlara "Kazan-ı Şerif"ten kendi eliyle çorba dağıtması birer efsanedir. Hakikat olan, aşk ve sadakat yolunda mertliği pek iyi bilen Bektaşi babalarının , ilk devirde pençik oğlanları ve sonra da devşirme oğlanlar, yeniçeri fidesi gayrimüslim çocuklara İslam dinini en pratik yoldan telkin etmiş olmalarıdır.
----
Padişahlar 1.bölüklü ortasının 1 numaralı neferi sayılırdı. Kütük defterinde isimleri sadece baba adlarıyla yazılır, padişahlık unvanı kullanılmazdı : "Ahmed bin Mehmed" gibi. Padişahın neferlik gündeliği 40 akçeydi, üç aylığı 3.600 akçe tutardı. Kışlada 1.bölüklü ortasının odalarında ayrıca bir taht odası vardı. Ulufe tevziinin üçüncü günü padişah bir yeniçeri neferi kıyafetiyle kışlaya gelir, ortasının taht odasında tahta oturur, kethüda bey bir kese içinde neferlik maaşını getirir, padişah eliyle keseyi açar, o paraya bir avuç altın ilave eder ve maaşının askere bahşiş olarak dağıtılmasını söylerdi.
---
... yeniçeriler için "hain devşirme", "alçak devşirme" gibi tabirleri her vesileden faydalanarak kullanmaktadır ve bundan adeta zevk duymaktadır.Bu âlimin hep kötüleri görüp iyileri görmek istememesi de sadece muazzam eserine(İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi) itimadı kırmış, bu güzel ve çok faydalı kronolojinin kıymetini zedelemiştir. Sayın Danişmend bu sabit fikrinde o kadar ileri gitmiştir ki, tarih kaynaklarımızda bir yeniçerinin ihanet vakasını coşarak naklederken, din ve devleti uğrunda canla başla dövüşerek şehit olmuş, kahramanlık kılıcını arşa asmış ve hatırası tarih kaynaklarımızda şanlı bir destan olarak nakledilen yeniçerilerin adını bile anmamıştır.
----
Balıkpazarı yangınının kızıl alevleri İstanbul'un birkaç mahallesini silip süpürüp yutarken, bir vazifeleri de şehrin muhafazası ve bu arada yangın afetine koşmak, ateşi söndürmeye çalışmak olan yeniçerilerin, "Ko yansın şehirli kâfiri !.." diyerek felakete kasten seyirci kalması, artık aydın olarak gösterir ki, Yeniçeri Ocağı 17.asrın sonunda tamamen tefessüh etmiştir.
----
Halkı dehşet havası altında sindirmek lazımdı; bütün mahallelere ulaklar çıkarıldı, camiler ve mescitler kapatıldı, ezan ve namaz yasak edildi. Türk ve Müslüman İstanbul'un tarihinde tek gün, 29 Eylül 1730 Cuma, ezan okunmamış ve binlerce cami ve mescidinde namaz kılınmamıştır.
****
TARİHİMİZDE GARİP VAKALAR
sayfa sayısı 106
adı üstünde garip vakalar işte :) hepsi kayda geçmiş birbirinden ilginç ve değişik vakalar. Hiç üşenmeyip saydım , tam 39 vaka. Son fasılda da peş peşe eklenmiş birkaç garip vaka daha var.. Fuhşa sebep oluyor diye idam edilen maymunlar, maaş yerine gemi enkazından verilen parçalar, cellatlar tarafından kurulan mezatlar, evlerde ışık yakma cezaları verilmesi gibi türlü türlü işler. İnsanlar bugün oldukları kadar o günlerde de tuhafmış vesselam.
alıntılar;
Vatandaşlara askerlik mükellefiyetinin kabulünden sonra, kurası tersaneye düşen efrattan bedel verecekler için, para bedeli yerine mandalı bedel kabul edilmişti; yani askerliğini bahriyede yapacak olan bedelliler , kendi yerlerine havuz dolaplarına bir manda gönderirlerdi. Sahibinin yerine hizmet müddetini dolduran mandaların boynuzları yaldızlanır, terhis kağıtları da sırmalı kordonlarla boynuzlarının arasına asılır, sahibine merasimle teslim edilir, kasabasında , köyünde de davul zurnalı bir merasimle karşılanırdı.
---
Yakınlarından bazı kimselerin tavsiyesiyle, hastalığın defi için, Sultan Mahmud, yatsı namazından sonra minarelerden yüksek sesle Sure-i Ahkaf okunmasını emretmişti; bunun üzerine halk dehşet içinde kaldı. Ramazan bayramında ise, bayramlaşmak münasebetiyle halkın birbiriyle ihtilatı arttığından, hastalık tüyler ürpertici bir hal aldı, bayram ertesi günlük ölüm vakaları 3.000'e kadar çıktı; ulemadan bir kısım, padişaha müracaat ederek: "Sure-i Ahkaf Âd kavminin helak olacağını haber verir, böyle günlerde okunması gazab-ı ilahiye muciptir" dediler, emir geri alındı, hatta geri alınmakla kalmayarak, evlerde dahi Kur'an okunurken bu sürenin okunmaması emredildi.
----
Düğünde âdet olduğu veçhile 120 nefer tulumcu ayrılmıştı. Bu tulumcular yağlı güreşe çıkan pehlivanlar gibi çırılçıplak soyunurlar, ayaklarına sadece bir meşin don, başlarına da meşin bir külah giyerler, vücutlarını yağlarlar, sonra ellerine içleri su dolu tulumlar alırlardı. Seyirciler için tayin edilen hududu tecavüz edenlere, türlü maskaralıklarla hücum ederek ve onlarla şakalaşıp alay ederek üzerlerine su dökerlerdi.
----
Hazerpare(bin parça) lakaplı paşa
(Sultan İbrahim'in son sadrazamı İstanbullu) Ahmed Paşa şişman bir zattı. İdamından sonra cesedi ana doğması soyularak cellatlar tarafından bir hammal beygirine çaprazvari atılmış ve götürülüp Atmeydanı'na bırakılmıştı. İhtilalci yeniçerilerden birkaç hunhar, fırsatı ganimet bilip cahil halkın batıl itikatlarından istifade ederek "İnsan yağı mafsal ağrı ve sızılarına devadır" diye Ahmed Paşa'nın etlerini lokma lokma doğrayarak beşer onar akçeye satmışlardı.
---
Gayet genç, tüysüz yeniçeri neferlerine "civelek" denilirdi. Civelekler sokağa, kadınlar, kızlar gibi yüzlerine bir nikap(peçe) koyarak çıkarlardı. Bir civeleğin sokakta peçesini kaldırıp yalnız yüzüne bakmak, bir kadına veya kıza yapılmış hareket gibi tecavüz sayılır ve buna cesaret eden derhal hapse atılırdı.
****
DAĞ PADİŞAHLARI
sayfa sayısı 267
Devlet sözünün kıymet görmediği bir çağda, devlete üşüşmüş yamyamlar yüzünden Anadoluda türeyen eşkıyalar halkın malına, canına ve namusuna tasallutta bulunmakta. Kitap bu zalimlerin en namlılarını ayrı ayrı başlıklar halinde irdeliyor. En acınası yanı da bu zalimler devlet tarafından çokça taltif edilip mevki-makam sahibi oluyor. Hepsinin sonu bir noktada geliyor gelmesine ama bu halkın çektiği acıya çare olmuyor. En az onlar kadar devlette, içindeki yamyamlar yüzünden zalim ve halkı ezen oluyor. İyi niyetle devlete başkaldıran bir iki isim var fakat onlarda ardına topladığı onca eşkıya kendisini davasında yalnız bırakmasın diye yaptıkları zulumlere sessiz kalıyor ve sonuç yine aynı oluyor. İbretlik ve kulağa küpelik hikayeler var.
alıntılar;
Kâh-ı Bihişt (cennet bahçesi) ; taht-ı sedir;
Bağdat valisiyken (Sokolluoğlu Hasan Paşa) oranın namlı kuyumcularına yaptırmıştı, kurulur bozulur (portatif) son gümüşten hakikaten cennet bahçesiydi. Gayet gümüş bir tabla üzerinde yine gümüşten büyük bir sedir, etrafında gümüşten yapılmış nar ve turunç ağaçları, ortada da fıskiyeli bir havuz vardı. Ağaçların gövdelerine, yaprak ve meyvelerine hurda elmaslar, yakutlar, zümrütler kakılmıştı. Padişah hazinesinde bulunmayan bir şeydi.
----
Kızları oğlanları diri diri mezara koyarlardı ve yanlarına azık koyarlardı ve ağızlarına nefes almaları için bir kamış verirlerdi, eşkıya şerrinden öyle gizlerlerdi. Birkaçının yerini keşfettiler, toprak altından çıkarıp şenaat( kötülük ) eylediler. Köylere varırdık ki, cümle halkı ihtiyarlardır, "Nigârı mahbubu nereye gömdünüz ? " diye işkence ederlerdi Kış ağzıydı, köylünün esvabını soyarlar, erzağını kaldırırlar, aç ve çıplak korlardı; köyü ateşe vermedikleri nimet bilinirdi.
--
Anadolu'daki Celali şekavetini Türk-devşirme mücadelesi gibi gösteren hayalperest yazarların , zincirleme yağmaya uğrayan şehir ve kasabalarda namus ve iffeti tabanı yarık şaki ayağı altında çiğnenen , delikanlıları tarladan cebren ve kahren alınarak şekavete sürüklenen, aç ve çıplak kalmış Anadolu'nun perişan hali karşısında azıcık hicap duymaları gerekir. Boynuna yağlı kement dolanıp asılacak şakinin başına asil milli şuuru temsil eden bir çelenk koymaya çalışmak affedilmez büyük bir hatadır.
--
Celali gailesi böylece ortadan kalkmıştı. Son kırılan on binlerce cengâver de dalalet yoluna düşmüş evlad-ı vatandı. Tekrar ediyoruz, devlet idaresinin ağır mesuliyetini idrakten âciz ehliyetsiz adamlar koca bir ülkeyi yıllarca felaket içinde kıvrandırmıştı. Nice bin ciğer-guşe evlatçıkları bir hiç uğruna kırılmış talihsiz Anadolu, bir müddet yaralarını sarmaya çalışacaktı.
--
Saf ve mert Vardar(Ali Paşa)'ın katmerli kahpe İbşir'e söylenecek pek çok sözü vardı, önce: " Ben ne yaptım?" dedi. "Sivas'ta halkı soymadım, zulme karşı başkaldırdım, bu şimdi kesilecektir baş mıdır?" Sonra birden parladı: "Ulan İbşir!.." diye bağırdı, "Benden senin nikâhlı karını istediler, ben senin ırzını, namusunu korudum, karını vermedim ve isteyenlere karşı isyan ettim. Sonra aynı adamlar senin gibi ahlaksız kahpeyi benim üstüme musallat ettiler!" dedi.
---
17.asrın ilk yarısı ile ortasında Celalilik, dağ padişahlığı yolunda devletin başına en büyük gaileyi çıkaran Abaza Hasan Paşa olmuştu. Önce katı bir kışın hışmına uğrayan ve sonra Halep'te tuzağa düşüp yanındaki asi vezirler, paşalar, beyler ve ağalarla beraber kellesini veren bu maceraperestten sonra Türkiye, devlet otoritesini koruyan Köprülü Mehmet Paşa 'nın amansız kanlı kılıcıyla yirmi beş sene kadar huzura kavuştu.
Bu huzur pek çok cana mal oldu. Celalilik damgasıyla nice masum kesildi; köylü, kentli, ırgat, çoban, sığırtmaç, garip uşak, şuradan buradan toplanan kimi yalınayak, kimi pelaspareler içinde yarı çıplak, fakat her biri pazı, pençe sahibi, çoğu güneş parçası erkek güzeli, elleri bağlanarak kafile kafile yaya olarak İstanbul'a, Edirne'ye gönderildi; günlerce aç bitap ve perişan, kendilerini bir kasrın penceresinden seyreden Sultan IV.Mehmed'in önünde sorguya çekilmeden, suçları değil, hatta kim oldukları, isimleri dahi öğrenilmeden çökertilip idam olundular .
---
Yazarı bilmiyordum, farklı bir tarzı var gibi. Merak uyandırdı. Alıntılar da ilginçmiş. Paylaşım için teşekkürler. :)
YanıtlaSilAnlatısı ile kendine çekiyor kitaplar, sıkmıyor. Favori yazarlarım sekmesine koydum yazarı :) Naima tarihi, peçevili İbrahim , Evliya Çelebi ağırlıklı olmak üzere başvurduğu kaynaklar kabul görmüş olanlar. Hikaye etme becerisi tarih okumalarını keyifli kılan sanırım. Rica ederim :)
Siladını duyup da okumadığım yazar :) üçünün de içeriğini sevdim. okuyayım bu yazarı. yeniçeriler ile başlanabilir :)
YanıtlaSilKeyifli okumalar olsun ☺️
SilI really like your blog and the content in it. I'd love to stay here for longer as it's a wonderful blog. welcome to follow along.
YanıtlaSil;)
Thank you for your comment and visit.
SilHave a good night
☺️