10/30/2024

ŞAHBABA





ÖNSÖZ'den

"...Facialara ve olaylara kalkan olamadım ise de, paratoner vazifesi gördüm. Bütün musibetleri üzerime çektim..Kendimi feda ederek vatanı kurtarmaya çalıştım" 

Sultan Mehmed Vahideddin'in hatıralarından




Sayfa sayısı ; 680

(413'ten  sonrası belgeler , mektuplar, hatırat, vs..)


alıntı: 

Bu kitabın bilimsel olmak gibi bir iddiası yoktur ve sadece bir gazetecilik ürünüdür. Ben Sultan Vahideddin'in öyküsünü , kendi arşivine ve yakın çevresindeki kişilerin ailelerinde bulunan belgelere dayanarak, gazeteci gözüyle vermeye çalıştım.....

Milyonlarca evrakın yer aldığı Başbakanlık Osmanlı Arşivleri'nde bugün Sultan Vahideddin'le ilgili işe yarar tek bir siyasi belge bulunmuyor. Var olanlar sadece nişan tevcihi, cülûs yıldönümü kutlaması yahut doğum günü tebriki gibisinden beşinci, onuncu derecedeki protokol yazışmaları..İşin vahim tarafı, arşivlerde bulunması gereken siyasi belgelerin şimdi nerede olduğunu kimselerin bilmemesi..(sayfa 19)


 ***

Murat Bardakçı'nın okuduğum REDDİMİRAS (tık,tık)kitabından sonra okumaya almak istediğim kitabı oldu ŞAHBABA. Sultan Vahideddin'in torunları arasındaki ismiymiş bu.


Kanuni sonrası hükümdarların neden sağlam ve oturaklı aklımda kalmadıklarının bir nevi de cevabı (bizde ki tarih öğretiminde ki çarpıklığı bir kenara koyarak)  oldu bu kitap . Padişahlar ismen varlar ama aslında yoklar. Paşalar daha güçlü ve etkili, mektep görmüşler siyasetin içinde olmak ve güçlü olmak istemekteler , meclis denemeleri var vs. O dönemde müthiş bir İngiltere'nin kurtarıcı oluşuna dair inanç var, üstelik birbirleri ile görüşleri örtüşmeyenler bu kurtarıcı güç konusunda mutabıklar. Bizim sevsek de sevmesek de Amerika olmadan olmaz dediğimiz gibi, ne yazık ki. 


Sultan Vahideddin kendisi hakkında söylenen her şeyi reddediyor. Saltanatı ve hilafeti bırakmadığını, kaçmadığını, hatalı ama asla vatan haini olmadığını vs. Mektuplarında, hatıratında ve okunsun diye Müslüman memleketlere(halife sıfatıyla)  hazırlatıp ama oraların yeni hükümdarları ya da kendilerini halife ilan edenler tarafından okutulmayan mektuplarında. Tıpkı Anadolu gibi o memleketlerde hür değil ama İngilizler'e var olan itimat, İngilizler "hak yemeyecek kimselerdir"  şeklinde olduğu için derdinin ve meramının çözümü noktasında kendisine engel teşkil edilmeyecek fikrinde. Her çamurun içinde İngiliz çizmesi var oysa.


"Kandırıldım" cümlesini Mustafa Kemal için, paşaları için, yolunu tuttuğu İngiliz dostluğu Fransız yakınlığı siyaseti için söylüyor sürekli. Bunun doğru olmasının ya da olmamasının hiçbir hükmü yok nazarımda zira bulunduğu konum, etkin olsa da olmasa da , bu sözü söyletecek, söylemeye izin verecek bir konum değil. İngilizler,  Vahideddin ile yanlış anlamaya mahal verilecek hadiselere sebep olunur ,sömürgesi altındaki  Hindistan ayaklanır, büyük sorun yaşar endişesi ile adeta kılı kırk yararcasına hareket ediyorken hem de. İngilizin bu kurnazlığı rehavete yol açmış gibi görünüyor.


İttihadçıları hiç sevmiyor, Milli Mücadele içinde yer alan ittihatçılar yüzünden mesafeli yaklaştığını ama bir noktada Anadolu'da başlayan diriliş hareketine destek ve yardımda bulunduğunu, İstanbul hükümetinin Anadolu ile aynı safta olduğunu anlatan ifadeler var. Var olmasına var da bir de şöyle bir durum var. Bir noktadan sonra ( oyalama taktiği yaptığını söylüyor) eylem gerekiyor. Yanlış anlaşılmayacak, dosdoğru eylemler. Onlar olmayınca o engelledi, şu engelledi gibi ifadeler bir değer taşımıyor. Ataları gibi at sırtında her şeyi göze almak zor ve güç olsa da bulunduğu makamın hakkıydı.


Sultan ve Halife kimliğini bırakıp sadece Vahideddin olarak kitapta anlatılanlar bir miktar burukluk yapıyor. Tahta geçme sırasında çok gerilerde olduğu için diğer şehzadeler gibi eğitim almayan, çok küçük yaşta öksüz ve yetim kalan, kendisini bir anda gücü başka güçlerin elinde olan  tahtta bulunca kendinden önceki taht sahiplerinin siyasetini benimseyerek yol almaya çalışan , naaşı bile haczedilip uzun süre defnedilmeyen, siyasi sorunlar olur diye defin yeri zor bulunan biri.


Sözün kısası bir döneme dair ilginç bilgiler var kitapta. Hatıratlara bir miktar mesafeli yaklaşma taraftarıyım. Mektuplar hatıratlara nazaran daha güvenilir gibi geliyor ama pay da bırakıyorum biraz. Belgeleri inkara kalkmak mümkün değil zaten. İlköğretim de tarih dersleri şimdiler de nasıl bilmiyorum ama benim dönemim için empoze edildi çoğu şey (ama iyi ama kötü) demekteyim.

not: kitabın ilk baskısı 1998'de yapılmış


alıntılar.


Sultan Vahideddin , hatıralarını başyaver Avni Paşa'ya Sanremo'da dikte ettirmiş, ancak tamamlamamıştır. Metin, okunduğunda da anlaşılacağı gibi, ayrıntılı bir hatırat olmaktan ziyade, hadiselerin ana noktalarına temas eden ve hükümdarın bu hadiselerle ilgili kendi yorumlarına yer verdiği bir belgedir.


***

Türkiye'nin Roma Büyükelçisi Suat Bey'in 'Vahideddin'in füc'eten vefat ettiği şimdi haber alınmıştır " yazan telgrafı Ankara'ya geldiği sırada Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal, Adana'daydı..... Telgraf hemen Adana'ya ulaştırıldı... Reisicumhur dostlarıyla yemeğe oturmuştu...Haberi işitince "Çok namuslu bir adam öldü " dedi... "İsteseydi Topkapı'nın bütün cevahirini götürür ve öyle bir ordu kurup geri dönerdi ki....."


***

1920 sonbaharında Meclis kürsüsünde artık bir başka Mustafa Kemal vardır ve bu Mustafa Kemal birkaç ay önce, 24 Nisan günü aynı kürsüde padişahtan bahsederken "ecdad-ı kirâmımızın bize en kıymetli yadigârı" diyen, Istanbul'un aldığı kararların işgal baskısından kaynaklandığını anlatan ve "...Ben, şahsen hiçbir şey düşünmem. Zat-ı Şahâne'nin ağzından işitsem, bunun icbar ve tazyik altında olduğuna hükmederim" ifadelerini kullanan Mustafa Kemal'den çok başkadır.


****

Haberin duyulması( İzmir'in işgali) üzerine Istanbul'daki Osmanlı Dahiliye Nazırı Mehmed Ali Bey 'Allah Allah, ne küstahlık! Protesto edeceğiz!...' derken ilk fetva Denizli Müftüsü Ahmed Hulûsi Efendi'den geldi : 'İşgale uğrayan memleket halkının silâha sarılması ve savaşması farz-ı ayındır! Fetva veriyorum, silah ve cephane azlığı veya yokluğu mücadeleye mani olmaz!..'

Bütün bu olup bitenlerin ertesi günü, 16 Mayıs öğleden sonrasında, Istanbul'dan Bandırma isimli bir gemi kalktı.


****

Tarih sahnesine girişini, işte bu izdivaca (Mediha Sultan'la) borçludur Ferid Paşa. Zaten izdivaçla beraber Şûra-yı Devlet'e tayin edilir, vezirlik rütbesi alır ve 'Paşa ' olur. Sonra, Âyan Meclisi'ne getirilir. Türkçe'nin Lâtin harfleriyle yazılmasını ilk isteyenlerden biridir. Baltalimanı'ndaki bahçıvanlar bu gibi hareketleri yüzünden ve devamlı birbirine vurup çatır çatır sesler çıkarttığı manikürlü uzun tırnaklarıyla rugan ayakkabılarına bakarak Gâvur Paşa diye bahsetmektedirler ondan.


***

1853'te Kavalalı derdine ilaveten bir de Teselya'yla Epir isyanları patladı ve imparatorluk yıllarca Makamat-ı Mübareke işiyle uğraştı. Rusya, Babıalî'den Ortodoks kiliseleri için ayrıcalıklar ve değişmez teminatlar istiyordu. Osmanlı Devleti'yle ilgili olarak tarihlere geçen meşhur hasta adam ifadesi işte bu sırada ortaya çıktı.


***

1800'lerin ilk çeyreğine kadar İstanbul'da hayat rabıtalıydı.İnsanlar hesabını kitabını bilir, ayağını yorganına göre uzatırdı. Şehzadeler zaten kafes arkasında yaşar; saray kadınları dışarıyla pek değil, hiç temas etmez ve sarayda aşırı masraf olmazdı.

Ne zaman ki Mısır'ın zenginleri Istanbul'a gidip gelmeyi âdet edindiler, şehir o zaman zıvanadan çıktı.Önce Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın torunu Birinci Abbas Hilmi Paşa Mısır valisiyken halası, yani Mehmed Ali Paşa'nın kızı Zeyneb Hanım geldi Istanbul'a. Onu Mısır'ın öteki prensesleri, beyleri, paşaları ve vekil-vükelâsıyla bunların kadınları takip etti. Bol para harcadılar. Yalılar, konaklar satın alıyor; pahalı eşyalarla tefriş ediyorlardı. Ve o zamana kadar konağından dışarısını pek bilmeyen Istanbul sosyetesi sefahatte Mısırlılar'la aşık atmaya başladı, başlayınca da iş çığrından çıktı.



edit büdüt: 1000 kitap hesabımda (tık tık) okudukça alıntıları paylaşıyorum, sonra da buraya kopyala yapıştır yapıyorum :) alıntıların farklı görünmesi bundan.




3 yorum:

  1. tamam okuycam bunu :) tarih hiç ilgi duyduğum konu değil :) bir ayrıcalık yapayım :) vahdettin genelde sempati duyulmayan biri gibi duyarız hep yani bakayım kendi neler diyor :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Duyduklarım ile gerçek aynı mı diye bilhassa bakındım bu kitaba. Biz de her şey ya siyah ya beyaz ya genellikle, arada başka tonlar var mı diye merak ettim.

      Sil
    2. e doğru yani herkesin olumlu olumsuz yönleri vardır tabisi :)

      Sil