10/19/2024

REDDİMİRAS



 
Sayfa sayısı ;456 
(240'dan sonrası belgeler,konuya dair gazete ve dergi yazıları, hatıralar ve açıklamalar, albüm)



 alıntı:

Fransız ihtilali de, onun etkisinde kalan Türk Devrimi de yoğun bir reddimirasa girişmişti ama bu reddimiraslar Türkiye'de hayli, Fransa'da ise nispeten kısa sürmüştü. Sadece Fransa'nın değil,  devrim görmüş diğer milletlerin reddimirasları inkılâpların ateşli başlangıç günlerinde orataya çıkmış,zamanla şiddetlenmiş fakat bu şiddetin bir müddet sonra azalması ile beraber reddimiras da sona emiş, yeni rejim eskisi ile barışmış ve önceki haşin uygulamalardan doğan zararların tamirine çalışılmıştı. 

 Bizde ise böyle olmadı. Reddimiras neredeyse doksan sene boyunca devam etti ama eskiyi kötüleyip reddetme zihniyeti bir türlü son bulmadı.(s/8)


***


Bu kitapta okuduğum ve öğrendiğim her şeyi aşağı yukarı özetliyor yukarıda alıntıladığım kısım. Murat Bardakçı daha önceleri köşesinde yazdığı reddimiras ile ilgili belge ve yazılarını düzgünce toparlamış bu kitapta. Anlatılanlar yeni değil ama benim öğreniyor oluşum bugünlere denk geldi.


Yıldız Sarayı'nın kumarhaneye çevrilmesi ve  Paris'te Osmanlı'dan kalan kıymetli eşyaların satışa çıkarılma hikayeleri kitabın ana ve en çok üzerinde durduğu iki konu ama pek çok şey de var konu aralarında..


"Medeni tesis" diye çokça dillendirilip, methediliyor kumarhane. Büyük reklamlar, gösterişli ve heveslendirici yazılar alıp başını gidiyor. Dans salonu ve lokanta tarzı  mekanlarda kumarhane içinde ama buralar tabiri caizse sinek avlıyor zira gelen herkes "Medeni Tesis" 'in en medeni noktasında yani oyunların oynandığı salonlarda toplaşıyor. Bu zihniyetin oluşumu, hayata geçirilmesi , yaşanılanlar ve getirdiği sonuçlar uzun uzadıya anlatılıyor. Bu hikayenin en ilginç yanlarından biri de gazetelerin birbiriyle örtüşmeyen tutumu .Bir de  "Altunyan Çetesi" olayı ile yazılıp çizilenler var.  O günden bugüne , hiç mi yol alınmaz,  dedirtti haliyle. 


Paris'te satışa çıkarılan eşyalar meselesinde "olsun ,bitsin"  havası edindim okuduklarımdan. Özensizliğin, uyanık sarraf ve alıcıların avuçlarını oğuşturmasını buna yordum. Diğer saray eşyalarının kullanımında yapılanlarda da vurdumduymazlık hakim. Yeni bir devlet kurulmuş, bu satış mevzularında da acil gelir elde etme fikri hakim doğal olarak. Kurumlar birçok ihtiyaç içinde fakat bu aciliyet içinde elde olanları kıymetli kullanıp muhafaza edelim , yarın da lazım olur, anlayışı da yok. Bugün  sarayları ve saraylara ait eşyaları (elde kalanları ) ziyaret edip görebiliyorsak hayata geçirilememiş niyetlerin , sonuçlanmamış girişimlerin sayesinde. Bir de sincabın sakladığı cevizi unutup bulamaması gibi bir  halin yaşanmış olması hali.




birkaç alıntı:

Hulusi Köymen, CHP'den Kars Milletvekili Hüsameddin Tugaç'ın soru önergesini cevaplarken , 1 Eylül 1939 ile 7 Mayıs 1945 arasında, yani İkinci Dünya Savaşı'nın başlayıp sona erdiği 5 yıl 9 ay 7 gün zarfında Türk Silahlı Kuvvetleri'nden 22 bin 663 subay, gedikli, er ve öğrencinin hayatını kaybettiğini, bu sayının sadece hastanelerde muhtelif hastalıklardan ölenleri gösterdiğini, izinli olarak memleketlerine ve evlerine gidip orada ölen asker vatandaşların sayıya dahil olmadığını söyledi. Türkiye girmediği savaşta bu kadar şehit vermişti ama Hulusi Köymen'in açıklaması, kasalar meselesinde yaşanan toz-duman arasında pek kimsenin gözüne ilişmemişti ve hâlâ da ilişmiyor.

****

Devrimlerin sosyal hayatı değiştirmeye başladığı o günlerde İstanbul artık tamamen kozmopolitleşmişti ve Mardi Gras, yani İncil'de geçen Kutsal Salı eğlenceleri bile tertip ediliyordu. 1927'nin Kutsal Salı'sında düzenlenen yemekli ve danslı eğlencenin mekânı yine Yıldız Gazinosu idi.

***

28 Haziran 1925 : Halkın istifadesine tahsis edilen Yıldız'da vücuda getirilecek medeni tesislerin kumarhane olmasına karar verildi

12 Eylül 1927 : İntiharlara ve iflâslara sebep olan Yıldız Kumarhanesi , İstanbul Savcısı Nazif Bey tarafından kapatıldı.

***

Reddimirasın ve geçmiş ile hesaplaşma zihniyetinin uzun bir aradan sonra görülen en vahim örneği, Sultan Abdülhamid'e ait olan ve İstanbul Üniversitesi Nâdir Eserler Kütüphanesi'nde muhafaza edilen birbirinden kıymetli binlerce kitabın 1997'deki 28 Şubat döneminde o dönemdeki rektörün talimatı ile çöpe atılmasıdır.





4 yorum:

  1. Değerlerimize sahip çıkmak bir yana ayaklar altına alıyoruz. Bu da medeniyet, çağdaşlık olarak görülüyor maalesef. Paylaşım için teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsanın olduğu her yerde defo vardır muhakkak ama ben geçen onca sürece rağmen nasıl yerimizde saydığımıza daha çok şaşırıyorum. Bugün de medeni diye başka başka tuhaflıklar var. Rica ederim

      Sil
  2. duymadığım bilmediğim kitap ve konular. teşekkürler bilgi oldu bize :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tarihe sardım , uzun süre bu alanda okumalar yapmayı düşünüyorum, teşekkürler

      Sil