8/28/2025

NE OKUDUM




AVUÇLARIMDA HÂLÂ SICAKLIĞIN VAR Osman Balcıgil
KÖR BAYKUŞ Sadık Hidayet
EŞEKLİ KÜTÜPHANECİ Fakir Baykurt
PUTLAR YIKILIRKEN Osman Balcıgil
AZAP TOPRAKLARI Emine Işınsu




AVUÇLARIMDA HÂLÂ SICAKLIĞIN VAR
sayfa sayısı 469


Lale ve Sumru, yediği içtiği ayrı gitmeyen iki yakın , çocukluk arkadaşı. Birlikte geçirdikleri 20 yıl var.  Sumru, annesinin meyhanesini işletmeye devam edeceği için üniversite sınavlarına girmeyecek. Lale ise İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazanmış, yıl 1967. Hayatın keyifli yanlarını deneyimleyen ve başka dertleri, gündemleri olmayan bu iki kız Türkiye'de olup biten şeylere uyanmaya başlıyor. 70 yaşlarındaki Sumru arkadaşı Leyla'yı, yaşanmışlıklarını ve dönemin  olaylarına dair hatıralarını , 50 yıl öncesini anlatıyor kitapta. Bu kitap 12 Mart ile sonuçlanan 68 Kuşağının hikayesi. 

Anlatı konusunda , yazarın(O.B) taraf mı yoksa anlattığı karakterlerin yansıması mı diye arafta kaldığım bazı anlar oldu . Öte yandan vuku bulan olaylar var olmuş olanlar, bunda bir sıkıntı yok. Hareket noktalarının  1960 ihtilalinin  kazanımlarının kaybedildiği düşüncesi olması ise yazık olmuş olan. Yoksa istenilen ve talep edilen , tepki verilen şeylere itiraz etmek mümkün değil. Olan yine memlekete ve insanına oldu :(



alıntı


" Bence, hayallerindeki ülkeye nasıl ulaşacaklarını bilmiyorlar. Sanki bir oyunu el yordamıyla öğrenir gibiler."


ABD'nin Türkiye'deki misyonları, diken üstünde duran ülke gençliğinin üzerine oynamakta kararlı görünüyordu.


"Merakımdan ölüyorum, grevle halayın ne alakası var arkadaş? Bakıyorum, nerede bir grev çadırı kurulsa, derhal halay çekiliyor. Nereden bulunuyorsa, anında bir davul bir zurna getirtiliyor. Grev mi yapıyoruz düğün mü belli değil. Greve gitmek sevinilecek bir durum değil ki. Üzülecek bir durum. Üretim duracak. Öyle değil mi? "


Farklı fikirlerden olmak illa misketlerini alıp gitmeyi, başka bir yerde başka bir oyun kurmayı gerektirmez. Tasfiyeci olmayı ise hiç gerektirmez.


ABD'nin açtığı Haşhaş Savaşı sonuçlarını vermeye başlamıştı. Süleyman Demirel'in başındaki hükümet, arkasındaki ekonomik destek çekilince, devalüasyon yapmaya mecbur kalmıştı.


"Halklarını ya da bulundukları paktı, doğru yolda olanın kendileri olduğunu ikna etmeleri gerekiyor. Bu amaca hizmet edecek her çabayı mubah görüyorlar. Beş para etmeyen bir sanatçıya kral muamelesi de çekebilirsin, dünyanın en başarılı sanatçısını yerlerde de süründürebilirsin. Önemli olan senin davana hizmet edip etmediği."


Cüneyt Gökçer'in başrolde oynayacağı IV.Murad'ın galası için Topkapı Sarayı'ndan getirilen padişaha ait kaftan, kılıç, entari, Kösem Sultan'a gönderdiği ferman ve ünlü bir İtalyan ressam tarafından yapılan tablosu kül olmuş, Bağdat Seferi'nde giydiği zırh da hasar görmüş.(Kültür Sarayı yangını)


***


KÖR BAYKUŞ
sayfa sayısı 87

İlginç, karmaşık ve konusundan nasıl bahsedebileceğimi bilemediğim kitap modern İran edebiyatının baş yapıtlarından olarak kabul ediliyor.

Anlatıcı derin bir  yalnızlık kuyusunda kendi tabiriyle "lambaların karşısında duvara yansıyan gölgem için yazıyorum" diyen biri. Mekan, zaman, etrafındakiler yer yer değişiyor ama her defasında aynı değişmez döngünün sonunda ve başlangıcında buluyor kendini. Etkileyici gözlere sahip bir kadın, kamburu çıkmış ve abasına sarılmış ihtiyar bir adam, derdine çare olsun diye sığındığı afyon içine düştüğü her kuyuda var. 

Yazar iki kere intihar teşebbüsünde bulunan ve ikinci teşebbüsünde istediğine kavuşan biri. Anlatısındaki karmaşayı, kasveti, depresif hali anlamlandırıyor biraz bu gerçek gibi geldi.


alıntı

Yaralar vardır hayatta, ruhu yalnızlıkta cüzzam gibi yavaş yavaş yer, kemirir


Masal, yarım kalmış arzular için tek kaçış yoludur, o ulaşılmayan arzulardan.


***


EŞEKLİ KÜTÜPHANECİ 
sayfa sayısı 147

Ürgüp kütüphanesinde görevli Mustafa Güzelgöz herkes kitap okusun diye gecesini gündüzüne katar ve bulduğu yöntem ile ünü bı hayli artar.  Yunanistan'dan Dimitrios Ürgüp'e ziyarete gelir çünkü yıllar evvel akrabaları buralardan göçe mecbur bırakılan kişilerdir. Bu iki kişinin yolu bir şekilde bir araya gelir ve bu tanışıklık Ürgüp ile Larissa'nı kardeş şehir yapılma fikrine kadar gelip dayanır.

Beni kitap ile şaşırtan şey anlatılan her şeyin ve kişilerin gerçek olduğunu öğrenmek oldu. Elime aldığımda, isminden az çok tahmin ettiğim bir öykü okuyacağım vardı aklımda . İlk sayfada tanıtım yapılırken Refik Başaran ismi için internetten arama yapınca  aydım duruma :) envai çeşit resim ve haber de var bu arada. Bir de kendi kişisel fikrini (şarap yapılacak ve oldukça iyi gelir getirecek üreticiye) din böyle diyor diye haram-helal çizgisini kendi bakış açısıyla ayarlamaya kalkmasaymış iyi olurmuş .
 

alıntı


Gün geçtikçe, şu günah bu günah sözleri artıyor. Özellikle kızları okutmaktan kaçınıyorlar. Kızların okuması günah gibi bir anlayış büyüyor. Oğlan okursa kadı, kız okursa cadı olur diye bir sözü ataların sözü gibi söyleyip kuşaktan kuşağa yayıyorlar.


***


PUTLAR YIKILIRKEN
sayfa sayısı 535

Nazım Hikmet'in Resimli Ay'da yayınlanmaya başlayan yazı dizisinin adı Putları Yıkıyoruz (1929). Edebiyat dünyasında oldukça hararetli tartışmalar yaşanıyor . Eski ile Yeni'nin kavgası gibi görülecek durum yer yer şiddete de dönüşüyor. Bu zaman dilimini başlangıç alıyor kitap ve dönem romanı diye tarifleniyor.


Romanın kahramanları olan Ömer ve Leyla,  Nazım'ın karşısına çıkıyor ve "bizi sen çağırdın, biz de çağrına uyduk" diyerek(835 Satır)  hikayeye giriş yapıyor. Nazım'ın yanına gelen bu iki karakter vesilesiyle tüm o yaşanılan edebiyat tartışmalarını, siyasi olayları, gizli yürütülen parti çalışmalarını, SSCB'nin merkez üs olduğu ideolojiyi ve dünyadaki yankısını, ikinci dünya savaşına doğru giden süreci ve sonuçlarını ,  Türkiye'de olup bitenleri, siyasi tutuklamaları, işkenceleri vs. kısacası bir dönemin hikayesini bu üç ana karakter etrafında şekillendirip anlatıyor kitap. Anlatıdaki tüm karakter ve olaylar gerçek. Bu denli gerçekliğin içinde ister istemez Leyla ve Ömer kurgu mu sahiden? demekten alıkoyamadım kendimi. Şu var ki kurgu da olsalar , onların yaşadıklarını yaşayan gerçek Ömer ve Leyla'lar vardı.


alıntı

"Putları yıkarken yerden yere vurduklarım, sonra Vedat Nedim ve Şevket Süreyya için söylediklerim, Rejans'ta yuvalanmış Ruslara dair aklımdan geçenler.... Söylediğim gibi , çok sekterdim Ömer. Bugün olsa , putları o kadar hoyratça yıkmaya kalkmazdım mesela . Yerden yere vurduğum insanlar, ellerinden geldiğince ülkelerine hizmet etmeye çalışmış kimselerdi."
(sekter : bir öğretiye, düşünceye , inanca körü körüne bağlı, katı, hoşgörüsüz)


"Sakın ama sakın bu tür lafları parti çalışmaları esnasında dile getirme. Senden beklenen , partinin verdiği kararları tartışmak değil onları uygulamak."


"Parti meseleleri böyledir. Sanki dostlar, arkadaşlar, yoldaşlar arasında gibisinizdir. Öte yandan, adice sahneye konulan son derece iğrenç bir oyundur partili olmak. Neden böyledir bilmem. Belki doğasında var."


13 Ocak itibariyle, Türkiye'de ekmek karneyle verilmeye başlandı. Vatandaşlar, fırında ya da lokantada , kupon vererek ekmek alma uygulamasına kısa zamanda alışacaktı. Kullanılmayan kuponların ertesi gün geçerli olmadığını da çabucak öğrendiler.


***


AZAP TOPRAKLARI
sayfa sayısı 246

Batı Trakya Türklerinin , Türk kimlikleri dolayısıyla maruz kaldıkları ayrımcılık, eziyet ve kimliksizleştirme projeleri anlatımın ana noktası. Giriş çıkışların yasaklandığı bir köyde, insanların köle gibi kullanıldıkları, canlarına ve mallarına el konulduğu, her türlü işkenceyi yaşamaya razı ama toprağını bırakıp , kaçıp gitmeye razı olmayan insanların yaşadıkları anlatılıyor. Umutlarını bağladıkları Türkiye var bir tek, onun da eli yetişmiyor (ya da yetişemiyor).

Kitap ile ilgili tek sıkıntım anlatı dili ile pek uyuşamamam. İlk sayfalarda çok yoğundu bu hal, sayfalar ilerledikçe biraz makul bir seviyeye ulaştık. Yunanlar eziyet etmiş Türklere diye cümle sarf edip, neler ettikleri hakkında fikri olmayanlar için bir miktar göz açıcı olabilir bu kitap. Roman 1969'da yazılmış.


alıntı


-Kim yiğit be,dedi. Kim yiğit? Yiğit var mıydı o yerde, o cehennemin dibinde! Korku bataklık gibi çeker insanı, içine alır. Debelenirsin, çok debelenirsin ya, mümkünü yok çıkamazsın. Sırtından doğru buzlar iner aşağıya, avuçlarının içi terler. Ayakların yere basmıyor sanırsın. Hep böyle olur. Sonra boğulup kalırsın. İşte kim daha çok debelenirse, ona yiğit derler.


Bizim şarkımız eksik! Yüksek sesle söylendi, sonra küfür etti, sanki kalbimiz, var mı be? Ha var mı? O kalp bizim ruhumuz; şarkı ülkümüzdür. Anladın mı evlâdım Bekir, gâvur senden bu ruhu çalmış. Çalmakla kalmamış, ezmiş, bükmüş parçalamış. Kalıbın tam olmuş neye yarar? Hayvanların da var kalıbı!.


Göğüslerinden umut taştı ; güldüler. Bilerek, isteyerek, sevinerek ! Mezarlarını kazdılar! O mezarlar ki , Bekirlerin, Selimlerin üstüne kapanınca, bir başka fidan boy atacak kızanların kafalarından, hürriyet tomurcuklanacak küçücük yüreklerde... "Türklük diye bir şey var," diyecekler, "gerekirse ölünür uğruna." Böylesi güzeli olur mu ölümün?




8 yorum:

  1. Merhabalar.
    Okuduğunuz kitaplar arasında Sadık Hidayet'in "Kör Baykuş" isimli romanını hala okumaya devam ediyorum. Şu anda ben taşradaki evdeyim ve kitap da Ankara'daki evde. 88 sayfalık bu romanı hala okuyorum. Bu romanı bir türlü bitirmek istemiyorum, bitmesin istiyorum. Çünkü bittiği zaman bir daha elime almayacağımdan korkuyorum.
    Okuduğunuz kitaplarla ilgili verdiğiniz bilgiler için teşekkü eder; kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim.
    Selam ve saygılarımla birlikte sağlıcakla ve esen kalın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar ve iyi sabahlar
      Bazı kitaplara farklı bağlar kurabiliyoruz, sizde de öyle olmuş belli ki, keyifli okumalar diliyor, yorumunuz ve iyi dilekleriniz için teşekkür ediyorum. Bilmukabele

      Sil
  2. avuçlarımda hala yı okuyayım saol yaaa dönem nostaljik roman demek ki konu da hoşmuş :) ışınsu da iyi yazar ama demek ki bu kitapta dili zorlu ama konu ilginç, bunu da not aldım :) tarih külliyatı oluşuyor sende :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Balcıgil kitapları (okuduklarim) hep bir dönemi, tarihi ve siyasi olaylarını, araya kurgu bir iki karakter ekleyerek romanlaştırarak yazıyor. Bu sayede sıkıcı bir tarih okunmasından arındırmış oluyor anlatıyı. Biraz biraz oluyor o külliyat gibi, en azından ne olmuş ki diye bihaber olmamış oluyorum.

      Azap Toprakları dili zor değil, kurduğu cümleler kopukluk hissi veriyor, ilk sayfalarda bu çok yoğun ve okuma şevkimi biraz köreltti ama sonra iyi toparladı.

      Sil
  3. Kör baykuş ismini hatırlıyorum bir yerlerden. Ama okumadım. Böyle kasvetli yazılar okumak beni sıkıyor. Zaten hayatımız hep kasvet. :) Yazarın dediği gibi çok masallara da dalmıyorum ama vasat bir okuma tarzım var herhalde. Biraz ümit, biraz hüzün.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlgi ve beğenilerimiz farklı farklı, modumuz da aynı gitmiyor sürekli . Birçok sebep okuma zevkimizi şekillendiriyor, doğal. Çok methedilen, övülen kitaplara burun kıvırmışlığım var, yine de bunca methiye sonrası neymiş diye merak edip yöneliyorum,. Merak kediyi öldürür mü bilmem ama farklı deneyimler edindiriyor bana, misal bir daha yaklaşmayacağım dedirtiyor:)

      Sil
  4. Merhabalar emeğinize sağlık 🙏😇

    YanıtlaSil