Baba kız reçel işini baya kaptık. Vişne reçelini de ( ki en sevdiğim,tek sevdiğim de olabilir) aradan çıkardık, annemin telkinleri eşliğinde elbet. Vişne bu sene çok tuttu, ağaçlar dolu maşallah, geri kalanı da kurutmaya serdik mecburen. Kışın bir kısmı komposto olacaklar nasipse. Bu güzel yanı elbet, bir de acı gerçekler var. Eller havada vişne toplamaktan kollarım hamlamış , ağrıyorlar. Spor denilen şeyin zerresini yapmayınca vücut ilk zoru gördüğünde tepki veriyor haliyle ama saatlerce süren çekirdek çıkarma işleminin verdiği boyun ağrısının yerini hiçbir şey tutmuyor.Fıtığım vardı, coştu şelale oldu.
Çocukluğumdan beri geliriz köye. O zamanlar evler kalabalık, köy köy gibi. Bu vişne zamanı da kadınlar akşamları toplanır, hep birlikte çekirdek ayıklanırdı. Kız çocukları da iş başındaydı elbet, ben de dahil. Gecenin geç saatine kadar sürerdi bu iş. Sohbet sohbeti açar, fışkıran vişne suları herkesi kırmızıya boyar, göze gelen vişne suyu için offff offff'lar çekilir,arada tutulan boyunlar çocuklara ovdurulur, bu iş nerden çıktı diye en yorgun anlarda sitemler edilir, ev sahibine yarın ki reçel işinde kolay gelsin denilir ve herkes evine dönerdi. O günler yok şimdi, özleniyor haliyle .🥹 O günden bugüne değişmeyen tek şey boyun ağrıları 😣
Havalar bir garip ya da ben çok garip, bilmiyorum. Sabah-akşam üşümeye başladım yine. Sıcakta biraz yürüyünce de baş dönmesi, iç bulantısı yapıyor. Ortasını bulacağım inşallah 😅 Bir de anlamsız biçimde elektrik yüklüyüm bu aralar. Kapılar, parmaklıklar, anahtar , perde çokça çarpıyor beni. En son babamin elinden bile çarpıldım,Babama söylüyorum, ben de yok bir şey diyor. Hayır bu sıcak ve bu çevre her sene bildiğim, yaşadığım şey. Hiç bugüne kadar böyle çarpılmadım dokunduğum şeylerde. Topraklama yapmam şart gibi 😅
Bizim kediye kurban bayramı sonrası bi haller oldu. Tamam, menfaatçi kişiliği bilindikti ama hanım, kapımın önünden geçip giderken pas bile vermiyor çoğu zaman. Sağlam doydu demek ki bayram zamanı, bir de babam ağzında kocaman yılan, fare ile gezinirken görmüş. Kertenkeleler cabası zaten, ona çokça denk geldim.Toplayıp yavrularına götürüyor hepsini muhtemelen. Bana da senin çorbana mı kaldım insanoğlu cakası satıyor olmalı. Sonbaharda görürüm ama ben onu :) ki buradan ve bu zamandan bakınca sonbahara kadar burdayım gibi görünüyor.
Bizim helikopter dediğimiz yusufçuklar desen desen, renk renk bu sene ama bir türlü fotoğraflayamadım. Normalde yüksek dal parçalarına ya da çamaşır iplerine konup etrafı seyredeleler ama bu sene huyları değişmiş. Bir yere konanı henüz bulamadım. Sadece ilk kez garip bir hallerine denk geldim. Başlar yukarıda kuyruklar aşağıda, dimdik pozisyonda, harık (sebze ve ağaçları sulamak için toprak üstünde açtığımız küçük kanallar, su yolu) içinden geçen suya defalarca vurdu durdu . Kuyrukları ile su içmiyorlar diye tahmin ediyorum :) ama pat-pat suya ritmik vuruşları ilginç ve şaşırtıcıydı. Etrafta bir tane daha vardı aynı renk yusufçuk. Kur yapıyordu belki, kim bilir ? Bakıp araştıracağım bunu :)
Minik minik, serçe parmağımın 1/5' i kadar büyüklükte fasulye ve salatalıklar çıkmaya başladı. Minik minik birkaç biber de onlarla yarış halinde.Domatesler henüz sadece çiçekte. Kabak da ne çiçek ne de başka bir şey. Halam çok ekmişti kabağı, 3 kökü de biz ordan alıp kendi bahçemize ektik. Sonra kendisi de birkaç kök çıkarıp bahçesinin başka bir köşesine ekti. Bu ana kökten ayrılanlar bi pırtikçik kaldı , gelişmedi bir türlü ama ilk yere dikilenler maşallah büyüdü, serpildi, çokça da ürün verdi. Küsüyor demek ki bu türü. Bizdeki küskünlüğü bırakıp yetişmeye niyetlenirse bakacağız marifetine. Sebze aralarında yabani semizotları çıkmaya başladı. Büyüsün diye bekliyorum ki yoğurtlusunu yapayım. Çiğden olan halini sevemedi(k)m , bu yüzden biraz haşlayıp sonra sarımsaklı yoğurda bulayıp erimiş tereyağı ile buluşturuyoruz. Bu arada bu yabanisinin lezzetini ekilmiş olan semizotu asla karşılamıyor.
Dünden kalan yemeklerim var, onları ısıtıp öğlen ve akşam yemeğini aynı anda çıkarmayı düşünüyorum bu ikindi vaktinde. Akşamı demli bir çay karşılaşın kâfi. Hatır gönül bilir, dem vaktini tutar kendisi.
Bu tarz tarla bahçe işleri hiç bana göre değil. Köydeki tarlayı da yok parasına sattık zaten. :)
YanıtlaSilBabam ilgileniyor, seviyor da. Ben de yapıyormuş gibi dolanıyorum işte 😅
SilKolay gelsin. Ben en çok çilek reçelini severim, çünkü hafif ve harika kokuyor. Tek başına halletmek zor olur o tür işleri. Köy hayatı hiç yaşamadığım için bahçe işlerinden de hiç anlamam. Ama kendi bahçem olsun domates, biber ekeyim isterdim. Apartmanlara tıkılıp kaldık boş yere. Anıların ds çok güzelmiş. :) Ben bir şey yapmadığım halde bile boynum ağrıyor gün içinde. Benimki de sanırım okumak, yazmaktan oldu. :)
YanıtlaSilKokusu , evet, hoş sahiden. Bizim vişneler aşısız , bu yüzden haddinden fazla ekşi, reçel olduğunda tatlı -ekşi kombinasyonu güzel oluyor. Annem, evimizin balkonunda( küçük bir balkon) saksı içinde cin biberi, çeri domates, yeşil soğan, nane falan yetiştiriyor ara ara. Tarla gibi olmuyor elbet ama hos yine de,deneyebilirsin belki bir gün sen de.
SilO boyun ağrıları hep öne bakmaktan zaten, okul zamanlarımda başladı, arttı gitti. Doktor dirseklerin altına yüksekçe yastık koy okumaktır, el uğraşıdír vs. öyle yap dedi, dedi demesine de yapan nerde. Haliyle seneler geçtikçe arttı ağrılar. Sendeki de benzerdir.
Dalından meyve yemek çok keyiflidir. İş kısmı biraz zor olsa da sonrasında yediklerinizin sağlıklı olduğunu bilmeye değer bence.
YanıtlaSilÖyle tabi...
Silyaz köyde geçecek herhalde iyi bişey yaa :)
YanıtlaSilEvet
Sil