11/21/2020

FOTOĞRAF



Zaman sanki durmuş gibi büyükannemin evinde. Son ziyaretimin üzerinden bi hayli vakit geçti. Şehirler arası mesafe, dalınıp gidilen işler, sorumluluklar derken kimleri ve neleri ihmal ettiğini, zamanın nasıl akıp gittiğini fark etmiyor  insan. Fakat, şimdi bu evde olmak zaman algısını kırıyor adeta.


Babamın işi gereği bir şehirde uzun süre kalamıyorduk. Alışmaya fırsat kalmadan gelen bir tayin emri ve yeniden taşınma işleri. Zavallı annem , ne de çok sitem ediyordu gözünden sakındığı eşyalarını doldurup boşaltırken. Babam fırsat buldukça gidiyorduk büyükanneme . Hatta mümkünse halamlar ile denk getiriliyordu bu buluşmalar. İşte o zaman tam bir cümbüş oluyordu. Büyükbabam ben doğmadan vefat etmiş, bizden bir  tek ablam Leyla'yı görebilmiş. Babam her ne kadar büyükannemden bizimle yaşamasını istesede, o   ata ocağıdır deyip ayrılmıyordu evinden.


Odalarda ağır ağır ilerleyerek yatak odasının kapısına vardım. Küçükken burası en gizemli bulduğum yerdi. Odanın hemen sağında  kocaman bir cam ve önünde  kendi elleri ile yetiştirdiği çiçekler , üzerlerine vuran güneş pırıltıları vardı. Çiçekleriyle konuşurken görüyordum bazen onu. Sanki gizli sırlarını onlara fısıldıyor gibiydi , başı hafif öne eğik bir halde. Kucağında ki  küçük,  yeşil  sandık tüm o sırları duyan tek şeydi. Bu yüzden o sandık ve içindekiler hep merakımı cezbederdi. Büyükannem nasıl bir define saklıyor olabilirdi içinde ? Birkaç kez odaya gizli gizli girmiş, sandığı açmaya çalışmıştım fakat sandık kilitli ve anahtarı çok iyi gizlenmişti. Büyükannem o kadar muntazam bir kadındı ki azıcık bir değişikliği hemen fark ediyordu. Benim sandık merakımın peşine düştüğüm zamanlar " hangi hınzır dolandı buralarda acaba " diye söyleniyor ve " sizi yaramazlar bahçe neyinize yetmedi bakim" diye peşine ekliyordu. 


İçeri girdikten sonra , sırtım kapıya dayalı bir halde uzun uzun baktım odanın içine. Yatağının üzerinde çeyizliğinden kalma, rengi biraz sararmış olmasına rağmen hala sağlam olan dantel örtüsü seriliydi yine. Yerde serili eski bir kilim,  cam kenarında çiçeklere doğru bakan cevizden yapılma bir sandalye, hemen yanı başında ki  duvarda   asılı  rafın üzerinde  mushaf, küçük bir elbise dolabı , yatağın baş kısmında her iki yanda duran komodinler , komodinlerin üzerinde küçük birkaç süs eşyası, bir ilaç torbası ve yeşil sandık. Küçüklükten kalma merakımın peşine düştüm yine. Ağır adımlarla sandığa doğru ilerledim, dudağımın kenarında asılı kalan yarım, hüzünlü bir tebessümle. Komodinin çekmecelerini açtım, anahtar yemenilerinin altındaydı. Yatağın kenarına oturup define sandığının kilidini açtım. İçinde birkaç aile resmi, oltu taşından bir tesbih, birkaç küçük ziynet eşyası, büyükbabamla evlilik cüzdanları vardı. Sandığın içi kalın, siyah bir bez ile kaplanmıştı. Rengi solmuş bu kılıfın alt kısmında cepli bir bölüm daha vardı. Oradan da yıpranmış eski bir fotoğraf çıkardım. Kadın , utangaç ve  bakışları yerde, gizlemeye çalıştığı ama başaramadığı ufak bir tebessüm yüzünde. Adam ise başı dik, mutluluğunu göstermekten imtina etmemiş. Kadın büyükannemdi ama ya bu adam , O kimdi ? Kucağımda sandık, elimde fotoğraf kalakalmışken öyle odanın kapısı açılıverdi.


"Ortalarda görünmeyince anladım burada olduğunu." 


Gelen annemdi. Yarı aralanmış kapıdan bana bakıyordu. Gözlerine sirayet etmiş kırmızılıklar ve morarmış göz altları geceyi nasıl geçirdiğinin şahidi gibiydi. Elimde ki fotoğrafı fark edince kapıyı açıp içeri girdi ve ardından kapıyı kapatıverdi.


"Bakıyorum da bu sefer bulmuşsun anahtarı."


Şaşkın bir ifade belirmiş olmalı ki yüzümde " ne o,  gizli miydi ?"  diye ekleyiverdi hemen peşi sıra. Gelip yanı başıma oturdu , elimdeki fotoğrafa baktı ve devam etti.


"Büyükannenden almışsın gözlerini"


Fotoğraftaki adamın kim olduğunu çok merak ediyor ama sorup sormama konusunda tereddüt ediyordum. Ben böyle bocalarken , annem ; 


"Necip... fotoğraftaki adamın ismi , Necip . Büyükannenin ilk sevdiği. O, öyle demiyordu gerçi ama başka bir tanımı yok bence. Hatırlarsın , geçen sene büyükannen hastalandığı için gelip birkaç gün yanında kalmıştım. O zaman tesadüfen görmüştüm bu fotoğrafı .Büyükannen de durumu fark edince  "gel yamacıma gelin , sana olanı biteni deyivereyim de şeytan kulağının arkasından  fısıldamasın" demişti. Beni bir köşeye oturtup fotoğrafın hikayesini anlatmaya başladı.


"Necip kimsesiz bir oğlandı. Yakın , uzak hiçbir tanıdığı yoktu. Bizim buraya da kendisine iyi kötü kol kanat germiş birinin sözü üzere gelmişti. Babamın ahbabı Münir Amca'nın oğlu , yaşlı babasına yardımcı olsun , hem çalışsın hem başını sokacak bir evi olsun diye. Güvenmiş belli ki ona. Necip ; çalışkan, saygılı , hürmet bilen biriydi. Biz bilmezdik elbet , o zamanlar şimdi ki gibi değil . Değil yan yana gelip sohbet etmek ,başımızı kaldırıp bakamazdık bir oğlana. Babam anlatıp dururdu hep Necip şöyle çalışkan böyle efendi diye. Gel zaman git zaman , Münir Amca babama gelip ,Necip'i kulağına fısıldayıp , hayırlı bir iş için görüşelim demiş. Evin bekar , büyük olan kızı benim . Önce büyüğü evermek de adettendir. Babam da kısmetse olur demiş. Bize soran , anneme danışan yok elbet, zaman o zaman değil ki. Hemen bir söz takıldı. Kısmetse şu güne düğün yaparız diye de karar alındı. Ama kızım , sana yemin olsun ne tek söz birbirimize söyledik ne de göz göze gelmişliğimiz var bu olup biten vakitte.


Bir gün annem bir iş için beni çarşıya gönderdi. Arkamdan bana seslenildiğini işittim. Bi döndüm arkamı , Necip. Bize gelmiş Allahaısmarladık demeye. Münir amcayı oğluna götürecek , birkaç gün kalacak, düğün için lazım birkaç şeyi de halledecekmiş.Başımı kaldırıp bakamıyordum yüzüne, o da bakamamıştır herhalde. "Sana bir şey diyecektim" deyince "işim var"  deyip döndüm iyice yüzümü , o da "iyi o zaman ben de geleyim gideceğin yere kadar , diyeceğimi söyleyip gideceğim, merak etme seni müşkül bir duruma koymam"  dedi. Basiretim mi bağlandı, ne oldu hiç anlamadım. Sessiz sedasız dediğini kabul ettim. Başım yerde hem yürüdüm hem de onu dinledim. Bana dedi ki: 


"Şu hayatta her şeyin, bir kuzunun, bir çiçeğin bile ait olduğu bir yer var. Tutunup büyüyeceği, dallanıp budaklanıp  kök salacağı bir yuvası var. Benim yoktu. Hayat bir bana yaban gibi gelirdi, Sökülüp atılması gereken ayrık otu gibiymişim gibi. Sen, şimdi bana yuva olucan ya, benim tüm bu garipliğim , yetimliğim alıp başını gidecek işte o zaman. "


Böyle deyince ilk kez göz ucuyla baktım Necip'e, gökyüzüne bakmış ,  gülümsüyordu. Başı hareketlenince hemen indirdim yine gözlerimi. Sonra "ne diycem bak, bir resim çekelim mi senle" dedi. Hayır diyemedim yine, çarşıda çektiriverdik bu resmi. Ne bilim, evlenecektik ya, ondan olsa gerek. Sonra da hiçbir şey demeden hızlı hızlı gittim gideceğim yere. İşimi halledip eve dönerken baktım bizim eve yakın yerde durmuş. "Sabah erkenden yola koyuluyoruz " dedi. Birde resimciden aldığı fotoğrafı, "al bunu , ben dönene kadar sende kalsın, emanetimdir " dedi ve dönüp ardını gitti. Ne yalan diyim kızım, o sözleri ile bu Necip,  iyi yürekli biri, beni incitip üzmez, hatır gönül bilir dedim, insanlığına , niyetine ısınıverdi içim. Sonra bir vakitler ses seda çıkmaz oldu. Arkadan bir haber. Meğer gariplik Necip'in yazgısı olmuş. Yaban ellerde , sessiz sedasız göçüp gitmiş bu dünyadan.Haberi alınca doğru fotoğrafı sakladığım yerden almaya koştum. Fotoğrafa baktım. Sonra dedim ki en azından ben , o sözlerinin hatırına, yetimliğini hafifleteyim, onu bilen biri olarak durayım . Bu dünyada bir Necip vardı, kimsesiz değildi diyeyim. Bundandır bu fotoğrafı saklamam. Dualar okurum ona, yapabilirsem onun hayrına bir şeyler hediye ederim bir garibana."


Annem tüm hikayeyi anlatırken gözünü hiç ayırmamıştı fotoğraftan. Araya girip "peki büyükbabam, o biliyor muydu"  diye sordum. Annem de ;


"Büyükbaban , büyükannenin hiç görmediği kuzeniymiş. Eşini , bebeklerinin doğumunda kaybetmiş. Bir müddet yalnız kalınca ,annesi, yani büyükannenin halası, almış oğlunu gelmiş abisinin evine.Her iki tarafta olup biteni anlatmış ve evlilik kararı verilmiş. Fotoğrafı bilen tek kişi benim. Aslında büyükannen , hastalıklarının artması ile birlikte endişelenmiş biraz. Ölmeden evvel fotoğrafı yakmak icap eder diye düşünüyormuş. Bu dalgınlıkla fotoğrafı bir köşede unutmuş. Onu da ben gördüm. Tabi , sonra her şeyi anlatınca  " gelin kızım, madem artık sırrımı biliyorsun, o halde bu vazife senin. Ben öldükten sonra fotoğrafı yak emi. Bir de son kez benim adıma bir Fatiha oku Necip'in ruhuna" diye vasiyet etti bana.


Annemin bu sözlerinden sonra artık kendimi daha fazla tutamaz oldum. Boynuna sarılıp uzun uzun ağladım. Annem de benimle birlikte ağlıyor, saçlarıma öpücükler konduruyordu. O sırada Leyla içeri girdi :


"Anne, babam aradı şimdi, helallik için geliyorlarmış mahalleye ."


Annem saçlarımı okşayıp, gözyaşlarımı elleriyle sildi ve dedi ki : 


"Hadi kızım, büyükannene son görevimizi hakkıyla yapalım"


Oturduğumuz yataktan kaltık, Annem , elimde ki fotoğrafı alıp cebine koydu. Yeşil sandığı da kilitleyip tekrar komodinin üzerine bıraktı. Yatağın dantel örtüsünü  düzelttim. Kapıdan çıkmadan bir kez daha baktım odanın içine. 


-Kasım, 2020-


23 yorum:

  1. İçli, güzel bir hikaye. Kaleminize sağlık. 🙏

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.

      Bloğunuzda ki son yayınınız için beğenimi ifade etmek istemiştim ama yorumların iletilmesi farklı bir biçimde sanırım.Onaylı yorumcu gibi bir şey. Bu yüzden ben de burada ifade etmek isterim.Kaleminize sağlık 👍

      Sil
    2. ben de söleyince düzeldi onun yorum kutusu :) bilmeden bişi yapmış :)

      Sil
    3. Deep cansın sen. :)

      Evet, maalesef bilmeden ayarları bozmuşum ama şimdi normal. :)

      Sil
  2. güzel bir hikaye bence bu kadarcık konudan güzel bir roman çıkar,

    YanıtlaSil
  3. çok içten olmuş. en başta öykü olduğunu anlamadım, babaanneniz sanmıştım. güzel detaylar, kalemine sağlık :)

    YanıtlaSil
  4. Yaşanmış bir hikayeden uyarlanmış sanki. Tebrikler...

    YanıtlaSil
  5. Çok keyifliydi..Zeki Müren de beni benden aldı:):)Bodrumda yaşadığı evi ziyarete gitmiştik..Çok etkileyiciydi...Neyse gidiyim bi kahve alıy~m bari..Şafak kaçtı bu arada :):)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tesekkur ederim. Eski fotoğraf deyince google amca sağolsun direk bu fotoyu önüme düşürdü. Fakat benim öyküde tahayyülledigim ( ambiansa uygun kelimede deyiverdim tam oldu 😅) yüz ifadeleri ile bu denli örtüşmesi beklediğim bir sey değildi:) torpil geçilmiş hissediyorum kendimi.

      Afiyet seker olsun :)

      Sil
  6. yaaa gözlerimden yaş geldi ama :) yaa gerçek diye okudum bunuu, kurgu mu yaa, gerçek olsun buuuu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Olayda adı geçenler hayal ürünü olup gerçek kişilerle hiçbir ilgisi yoktur:))

      Gerçek olmasın yahu :)

      Sabahattin Ali'nin mutsuz sonlu öykülerini okuyorum şu günlerde.Ondan olsa gerek 2.öykü girişimimin hüzünlü olması.

      Sil
    2. koydum blogumaaa :) eveet sabahattin ali nin öyküleri haklısıın :) bikaç tanesi tam eski türk filmleri gibi zateeen :)

      Sil
    3. Sağol deep😊teşekkür ederim😊

      Sil
  7. Güzel bir hikaye..
    Kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  8. Öykü çok hoşuma gitti. Gerçek tadındaydı. Elinize sağlık:)

    YanıtlaSil
  9. Çok içten, çok gerçekçi bir hikaye olmuş. Kurgu olduğuna inanmakta güçlük çektim. Fotoğraftakileri hayal ederek canlandırarak okudum, tebrik ederim harikaydı.

    YanıtlaSil