Suyun içinde olsan da serinlemenin mümkün olmadığı İstanbul'dan insanlar gibi şuncacık hayvanlar da mustarip işte. Nemden dolayı rutubet tutmamıza azıcık kaldı, bilemiyorum , tuttuk belki de ama güzel olan şu ki , an itibari ile güzel ve serin rüzgarlar var dışarıda, çok şükür. Daim olsun inşallah. Tabii, ben bu serincecik havayı beklemek yerine vurdum kendimi bir yerlere . Dedim ki , nasılsa kapalı alanlar serincedir ama Dolmabahçe Sarayı'nda söz konusu değilmiş, öğrendim. Öncesinde otobüs maceramı diyeyim ama :)
Bu şoför amcalar, daha duraktan bir iki teker çevrimi ayrılmamışken ve sırf kapıyı kapattıkları için, cama tıklamana rağmen neden inadına açmıyorlar kapıyı ? Sahiden, bunun izahatı ne. İlki böyle ucu ucuna gitti. Karaköy aktarmalı gittim, durak yolun karşısında ve otobüs geliyor. Koşuyorsun, ki görülüyor ve yine aynı durum, üstelik kırmızıya takılmış biraz akan trafik yok. Sonra başlarım ama deyip durağa dönüyordum ki orta kapı açıldı birden. Artık , dalgınlığına mı geldi, başka bir şey mi ya da bana dair içinde gelgitler yaşadı da arafta mı kaldı bilmiyorum. Ben bir hışımla zıpladım, dikkat çekiyorum zıpladım ve otobüs hareket etti. Ben, kendi halime, düşmeyişime ve n'pmışımkine diye garip garip kendimi süzerken yolcular ile göz göze gelmemeye özen gösterdim :) Şoför amcaya da uyuz oldum ama diyemedim. Sonra, hanım hanımcık kız ol telkinleriyle büyümek yerine atıl kurt modunda yetiştirilseydim tarihi dönem filmlerindeki hatunlar gibi olabilirmişim diye bir aydınlanma yaşadım. Kısacık ama oldu mu , oldu işte :)




Önce Dolmabahçe Camii'sine uğradım. Daha ezana çok var , haliyle kimsecikler yok, mis. Ben şöyle etrafı seyrederken bir de baktım, sağ ve solumda dip köşeler de iki kişi boylu boyunca yatıyor, Kısa bir anlık kal geliş sonra incelemeye devam ediş , durumun bende ki tezahürü oluyor. Belli ki klimalar aktif , çünkü oldukça serin içerisi , ayrıca pervaneler de dönüyor yerde ve amcaların keyif gayet yerinde görünüyor , ben ise çoktan sucuk olmuşum, kesmiyor bu serinlik. Hayır , serinliği iliklerine kadar alıyorsun ama olmuyor, olmuyor. Bir de cahilliğime yandım zira camii'nin isminin Bezmialem Valide Sultan Camii olduğuna yeni aydım.
Camii'den çıkıp saraya yol tuttum, mesafe kısacık zaten, saat erken , hava sıcak , çok da insan yoktur derken, ben gibi çok varmış onu gördüm. Müze kart , selamlık bölümünde geçmiyor , haliyle bilet alıyorsun, 240 lira. Kartı ana girişte, aldığın bileti ise 3 binanın girişinde de okutuyorsun. (Selamlık,Harem,Resim Müzesi). Ve bu mevzunun en can sıkıcı yanı, fotoğraf çekmek yasak ! Zaten mekanın fotoğrafları internette mevcut, neden kendisine birkaç anı bırakmak isteyen ziyaretçiye bu yasak. Her şeyin başında resim çektirmek ziyaret açısından sıkıntı yaşatabilir kabul ama mekanın bir-iki geniş ve ihtişamlı bölümünde bir anıyı neden sorun yapıyorlar anlamak güç. Görevliler de yazık, resim çekmek yasak diye diye bir hal oluyorlar, gidip hususi ricacı olanlara " ama kameralar her şeyi kayıt altına alıyor, yasak, lütfen " diye kim bilir günde kaç kez söylüyorlar. Yine de nazik ve güler yüzlü hepsi. Fısıltılar halinde görmeden çekersin diye söylenen ve uyarıları dikkate almayan çok kişi var, bu da bizim gerçeğimiz. Nasıl olduysa küçük bir odanın önünde , benden başka insan görmeyince tek bir kare çektim ben de :) ama asıl mevzular, bu odaların önünde değil zaten.
Küçüklü- büyüklü odalar açık bırakılmış kapılardan görülüyor, görüş biraz engelli haliyle. Orta alan açık görünürken kenarlar biraz kapının azizliğine uğruyor. O noktalarda dikkatimi cezbeden şeyler oldu ama yapacak bir şey yok. Her bir noktası ihtişamlı zaten ama sobalara ba-yıl-dım. Versinler onlardan bir tane, doğalgaz ile anında keserim irtibatımı :) Japon salonu ile karşılaşmak da ilginçti bu arada.
Asıl meseleye geleyim saray ile ilgili. Ziyaretçiye yapılan en büyük kötülük, ki şahsi fikrim, ışıklandırma bana kalırsa. Perdeler kapalı, etraf loş ve sarı ışıklarla aydınlatılıyor. Bahsettiğim görkemli alanlar bu arada. Tavan süslemeleri muazzam .Ayrı ayrı, her bir küçük karesi, kendi içinde bir tablo ve bütününde muhteşem bir ihtişam, öyle böyle değil hem de ve bu loş aydınlatma o güzelliği gölgeliyor, tül ardından izliyormuşsun gibi oluyor. Resim Müzesi'nde ise tüm odak resimlerde olduğu için karanlık salonlar ve daha bir örtülü kalıyor. Evet, kullanılan eşyalar iyi, hoş, merak ediliyor ama sarayın asıl ihtişamı başını yukarıya kaldırdığında ortaya çıkıyor. Ziyaretçi için sahiden kayıp bu. Aydınlık bir gözle görülüp seyredilmeliydi bunlar. Ayak altında durmayacak dip bir köşe de uzun uzun baktım tavan süslemelerine, olabildiği kadar .
Boğaz tarafı güneş, arka tarafı daha tenha, bir şey var mı yok mu o tarafta boşuna yol gitmeyeyim diye rastladığım görevliye sordum . İyi ki yapmışım. Her şeyden önce gölgelik burası, yürüyüş daha rahat. Önce kuşluk kısmına geçiliyor. Ağaçların gölgesinde dinlenilebilir, küçük bir süs havuzu var. Etrafta gezinen tavuk ve tavukumsular :) var. Sol tarafta, yukarıya doğru kümes var ve etrafta gezinenler , açık bırakılmış bazı kapılardan çıkıp gelenler. isimleri yazıyordu da unuttum :) Tavuk ve horoz sahiden var, onları biliyorum :) Tavuskuşu da vardı ve hepsi mutsuz görünüyordu. Açıkçası çok da bakımlı gibi durmuyordu . Bir de ilim ehlinden birinin kabri vardı hemen bir sonraki kapı girişinin yanında. Fatiha okuyup, selamlaşıp yola devam ettim. Yol sağa doğru devam ediyor , Harem bölümü burada.
Öğle vakti ilerledi baya, camiiye tekrar bir dönüş, sonrasında tekrar saray yoluna taraf yeniden dönüş. Bu sefer içine değil , düz devam. Saray Koleksiyonları Müzesi ya da diğer adıyla Milli Saraylar Deposu . Çok büyük bir müze değil zaten, bundan ziyaret kısa sürdü. İlginç eşyalar vardı, sinir hastalıkları tedavisinde kullanılan elektrikli masaj aleti, iletişim araçları gibi . Yol sonu da mobilya mağazası gibi zaten. Katlı raflar içinde koltuklar, abajurlar, sehpalar, sobalar vs. :) Bunlar yakın mesafede görülenler, daha ileride kim bilir neler var. Foto çekmek yasak ikazıyla yine yüzleştik, çekmedik haliyle ama bir obje vardı, ismi cismi de yazmıyordu ne yazık ki. Uzun, sütün şeklinde ve tepesinde roma kralı misali biri. Filmlerin etkisi ve o sütün yuvarlak dönüşlü, bir sürü figür ile bezenmiş, savaş sahnesi resmedilmiş. Atlılar, yerde savaşanlar. Altta çok daha farklı insanlar iken yukarılarda doğru farklı insanlar. En etkilendiğim obje olabilir ama ismi cismi nedir bilemedim, resim de çekemedim :(
Hemen yanında deniz müzesi de vardı ama benim pilim bitti, bir de trafiğe kalmayayım, zaten yoruldum rahat rahat oturarak gideyim düşüncesi vardı. 16 gibi geziyi bitirdim, evin yolunu bulmam yine bir saati geçti.
Güzel bir gezi yapmışsın, aktarımın için sağol.
YanıtlaSilYani evet, homurdanmalarımı bir kenara bırakırsam güzeldi:) teşekkür ederim ☺️
SilAnkara da inanilmaz sıcak hatta tarihinin en sıcak günleri olabilir...Güzel bir gezi olmuş 🙏
YanıtlaSilBu sene memleketin her köşesi rekor tazeliyor gibi , şimdi dışarıda rüzgar var ama bir iki serin arasına bir de sıcak esintiyi katıyor, yanmak ile sönmek arasında gidip geliyoruz, bakalım maçı hangisi alacak 😅
SilBu sıcağa katlanarak iyi gezmişsin. Fotoğraflar harika görünüyor. Büyük şehirlerde ulaşım sıkıntı malesef, evden çıkmaya üşeniyorum ben. :))
YanıtlaSilSıcak yüzünden haftayı buldu sanırım dışarı adım atmamak, yeter artık n'olcaksa olsun moduna girmiş olabilirim 😅 saati iyi denk getirdim, onca yorgunluk sonrası ayakta yolculuk etseydim halim nece olurdu düşünmek istemiyorum :)
Sil